"Satılmış Türk Röportajı" sayfasının sürümleri arasındaki fark
("İsmim Satılmış Türk, Aysun Hanım ile 1977 yılında tanıştım. O zamanlar Tunalı Hilmi Caddesinde kala olarak çalışıyordum. Öğlenleri gelir bir..." içeriğiyle yeni sayfa oluşturdu) |
|||
1. satır: | 1. satır: | ||
+ | ''Satılmış Türk - Marangoz'' | ||
+ | |||
İsmim Satılmış Türk, Aysun Hanım ile 1977 yılında tanıştım. O zamanlar Tunalı Hilmi Caddesinde kala olarak çalışıyordum. Öğlenleri gelir bir iki tadilat işini yapardık hem de öğlen yemeğini burada yerdik. O zamanda sofraları çok genişti. Yemeğimizi yer, çeker giderdik yani öğle yemeğini bedavaya getirirdik. | İsmim Satılmış Türk, Aysun Hanım ile 1977 yılında tanıştım. O zamanlar Tunalı Hilmi Caddesinde kala olarak çalışıyordum. Öğlenleri gelir bir iki tadilat işini yapardık hem de öğlen yemeğini burada yerdik. O zamanda sofraları çok genişti. Yemeğimizi yer, çeker giderdik yani öğle yemeğini bedavaya getirirdik. | ||
09.48, 3 Aralık 2020 tarihindeki hâli
Satılmış Türk - Marangoz
İsmim Satılmış Türk, Aysun Hanım ile 1977 yılında tanıştım. O zamanlar Tunalı Hilmi Caddesinde kala olarak çalışıyordum. Öğlenleri gelir bir iki tadilat işini yapardık hem de öğlen yemeğini burada yerdik. O zamanda sofraları çok genişti. Yemeğimizi yer, çeker giderdik yani öğle yemeğini bedavaya getirirdik.
Daha sonra aradan yıllar geçti askere gidip geldim. 1984 yılında kendi işimi kurdum. O zamanlar bu hastane ile ilişiğim kesilmişti. Mete diye bir arkadaş vardı. Çamaşırhaneye sekiz katlı bir kapı yapılacakmış. Biz hastaneye geldik, rahmetli Aysun Abla dedi ki; Satılmış ne yapıyorsun evladım, sen nerelerdesin? Uzun zamandır seni görmüyoruz. Abla kendi iş yerimi açtım artık, hemen sen kartını bırak bundan sonra hastanenin işlerini sen yapacaksın. Sene 1984 yıl 2020 hala buradayım.
Aysun Abla ile çalışmak esasen çok zevkliydi. Hem de benim bir nevi ustamdı. Mesela bir iş yapılacak kendisi gelir, beni çağırır. Bir de neresi yapılacaksa o kişiyi çağırır. Ne istiyorsun, ne amaçla kullanacaksın burayı diye sorar. Oturur, ben de yanındayım. Kitaplık yapacağız, şuraya masa koyacağız derdik. Aysun Abla bana bunun üzerine bir çalış derdi. Ben giderdim, bir proje çalışması yapardım. Tekrar o proje üzerinden konuşurduk. Masayı o köşeye değil böyle al, ve çalışan arkadaşın da fikrini alırdı. O şekilde daha işi yapmadan tartışmasını önden yapardık. İş yapılıp geldikten sonra ya beni arardı ya da gördüğü zaman ellerine sağlık der, teşekkür ederdi. Benim Aysun Abla ile iş konusunda hiçbir sıkıntım olmadı. Beni gördüğü zaman kendi kardeşini görmüş gibi endi evladını görmüş gibi sevinirdi. Çünkü ben sıkıntı yaratmazdım. Randevularıma sadığımdır. İşi söylediğim gün yaparım. 7/24 ne zaman telefon açsalar hastanede herhangi bir arıza olduğunda gece yatağımdan kalkar gelirim. Burası Aysun Abla’nın yeri değil, kendi yerimiz. Biz burada bir arıza olduğunda, haber verilmediğinde kendimde bir eksiklik hissediyorum. Niye bana haber vermediler, niye ben burayı yapmadım diye kendi kendime hayıflanan birisiyim. Biz artık patron, işçi, çalışan, işveren falan biz o gözle bakmıyoruz. Burası bizim, biz parayı buradan kazandık. Malı mülkü burada kazandık. Çocuklarımızı biz buradan kazandıklarımızla büyütüp, iş güç sahibi yaptık. Yani işin özeti burası bizim ekmek kapımız. Aysun Abla’nın çok iyiliğini gördüm. Hangi birini anlatayım ki, geriye dönüp aktığınızda 40 yıl var.
Ahmet Abi özünde çok iyi insandı. Ben onun bugüne kadar bana öte git dediğini, yüksek sesle konuştuğunu hiç duymadım. Beni ne zaman görse yavrum bir ihtiyacın var mı diye sorardı. Bir kez benim dükkânıma geldiler. Ahmet Abi, Satılmış buranın mülkiyeti senin mi diye sordu. Kiracı olduğumu söyledim. Satarlarsa haberin olsun, burayı sana alalım dedi. Böyle de baba bir adamdır. Sevdiğini sever, ama kızdıysa adam yanlış yaptıysa her insan gibi o da kızardı.
Aysun Abla daha olgundu. Çok iyi insanlardı. Bir gün atlat gider gecekondu mahallelerini gezer, orada kim var bakardı. İhtiyacı olan, hasta, kimsesi olmayan araştırırdı. Ertesi gün gelirlerdi tüm muayeneleri olur, bakımı yapılırdı sonra giderlerdi. Tanımazdı, bilmezdi paylaşımı çok severdi.
Bizim çocuklar büyüdüler, bir gün kızım dedi ki baba sen Güven Hastanesi ile çalışıyorsun, her gün görüşüyorsun. Ben de okulumu bitirdim evde oturuyorum, sıkılıyorum. Bana oradan bir iş verseler dedi. Her gün söylüyor, bende birkaç gün geçiştirdim, bir özgeçmiş hazırla Aysun Abla’ya vereyim. Özgeçmişi Aysun Abla’ya götürdüm verdim ve dedim ki Abla böyle birine ihtiyacınız varsa benim de kızım var. Özgeçmişi aldı baktı ve dedi ki Satılmış sen kaç yıldır burada çalışıyorsun, o zaman 30 yıl olmuştu. Sen buradan paranı kazanıyorsun, evine ekmek götürüyorsun. Başka ihtiyacı olanlar da gelse buradan para kazanıp evine götürse daha iyi olmaz mı? Yani bu sözü beni çok etkiledi, esasen çok mutlu oldum. Doğru söylüyor. Bugün burada 1500 kişi çalışıyor. Herkes evine ekmek götürüyor. Mobilyasını be yapıyorum güzel, boyasını da ben yapayım, fayansını da ben yapayım. Böyle iş olur mu herkes evine ekmek götürsün. Herkes sorumluluğunu bilecek işinin en iyisini yapacak buradan para kazanıyor kendi yeri gibi düşünecek. Zaten böyle düşünmezse burada çalışamazlar.
Sevginin açmadığı kapı yoktur. Nefretin de kapatmadığı kapı yoktur. Hangi kapıdan girmek istersen o kapıdan yürürsün. Benim kapım sevgi kapısı ben işimi severek yapıyorum. Hastaneyi seviyorum, insanlarımızı seviyorum. Aysun Abla bizi böyle yetiştirdi. Ben onu tanıdığımda 16 yaşında çocuktum. Herkes hocam diye hitap ederdi, ben abla derdim. Ahmet Abi’ye de eşine abi diye hitap ederdim. Onlar da ben kendi evlatları, kardeşleri gibi gördüler elimizden tuttular. Arkasından gelen nesil bu en büüyk mutluluk. Nüket’te Banu’ da gecesini gündüzüne katıyorlar. Buradan binlerce insan ekmek yiyor. Hepsinin Allah yar ve yardımcısı olsun. Onları da çok seviyorum. Hepsi benim için mükemmel insanlar.
İşini yapmayanlara kızardı.
1994 yılında bir döviz krizi oldu. Hastane inşaatta o zaman. Aşağıdaki laboratuvarın dolaplarını yapacaktık. Rahmet Aysun Hoca yanıma gelip, annem döviz birden yükseldi, laboratuvarı da yapacağız, paramız da kalmadı ne yapacağız dedi. Dedim ki biz buradayız, ölmedik ki o zaman da bir evim vardı onu sattım. Başka bir ev alacaktım. Sen buna hiç kafanı takma orası bende. Ben evimi sattım, ben burayı yaparım. Teslim ederim olduğu zamanda oradan alıp evimi alırım. Böyle olunca gerçek dost diye boynuma sarılıp, ağladığını bilirim. Dedim abla niye ağlıyorsun, burası sadece senin değil ki bizim. Sen bu kadar çalışıyorsun, emek veriyorsun gece gündüz uyumuyorsun. Bizime buraya böyle bir katkımız olmuş, biz kimiz bizde buradan yıllardır ekmek yiyoruz. Sakın yanımda bir daha ağlama ben dayanamam. Ben böyle vefalı dostlarla çalıştığım için çok mutluyum bunun için ağlıyorum dedi. Tabi o bizim parayı bile harcatmadı, hemen biz istemeden bizim paramızı o zaman verdi. Böyle de asil, çok mükemmel bir insandı.
Bir gün Beysukent’teki evin çatısını yapıyoruz. Ahmet Abi arar çağırırdı, evin içerisinden biriydik. Duvara iki çivi çakıldıysa mutlaka birisi bizimdir, emeğimiz vardır.
Ben Aysun Ablamı çok severdim. Üzülecek diye titrerdim. Bırakın bana kızmasını bana yüksek sesle bile konuşmazdı. Bana bir iş verdiyse ben onun hep alternatiflerini bulurdum. Onun da fikrini alırdım. O da bazen ben hevesliyim diye beğenmese bile tamam der onaylardı. O da beni kırmamaya çalışırdı. Benim bir ablam vardı, Aysun Ablaya çok benzerdi. Aysun Ablayı görünce ablamı görmüş gibi olurdum. İnsan ablasına saygısızlık edebilir mi, o da beni çok severdi.
Burada işini severek yapman gerekir. Sevmezsen on katlı binanın yükü sırtında gibi hissedersin. İşini severek yaparsa kuş kadar hafif olduğunu söyleyebilirim.