"Uğur Sazoğlu Röportajı" sayfasının sürümleri arasındaki fark

Güven Tarihçe sitesinden
Gezinti kısmına atla Arama kısmına atla
 
(Aynı kullanıcının aradaki bir diğer değişikliği gösterilmiyor)
1. satır: 1. satır:
 +
[[Dosya:PHOTO-2021-05-05-13-52-26.jpg|100px|küçükresim|sol|Uğur Sazoğlu]]
 
''Uğur Sazoğlu - Resepsiyon - 14.03.2020''
 
''Uğur Sazoğlu - Resepsiyon - 14.03.2020''
  
Aysun Küçükel bir rehberdi. Yanlış yapılan işlerin hiçbirine sert mizaç ile tepki göstermezdi. Çalışan hiçbir personeline isim ile hitap etmezdi. Hep “evladım” derdi. Yanlışın yanlış olduğunu çok net bir şekilde anlatır, doğru yapılması nasıl gerekiyorsa onu yapar, öğretir ve bundan sonra böyle olacak derdi. Örneğin: temizlik ekibi, Aysun Hanım genelde Arap Sabunu kullanırdı, işin yanlış olduğunu gördüğünde gelirdi, sabunun nasıl kullanılacağını gösterirdi. Asansörü kendisi silerdi, demir parmaklıkları silerdi ve gösterirdi. Evladım böyle yapacaksın derdi. Hiçbir zaman sert mizaçla, azarlayarak, tersleyerek yol göstermezdi. Fakat işin ikinci kez suiistimale uğradığını görürse bu sefer davranışı farklı olurdu.
+
'''Kelebek etkisi gibi bir hikaye…'''
  
Aysun Küçükel’in en çok önem verdiği unsur ahlak ve iş ahlakıdır. Prensipler, çalışmanın kalitesi her şeyi öğretirdi. Öğrettiği şeyi karşısında yapılmasını isterdi. Kesinlikle patron havasından ziyade bir öğretici olarak, bir rehber olarak, bir anne olarak yaklaşırdı. Anlatırdı ve o anlattığının da karşılığını isterdi.  
+
Zor bir süreçten geçen Uğur Sazoğlu; bir arkadaşının çalıştığı yere gitmiş, tesadüfen Dr. Aysun Küçükel ile tanışmış ve arkadaşının kurduğu cümlelerinin vesilesiyle Güven Hastanesinde çalışmaya başlamış. Sanki her şey, Uğur Sazoğlu’nun “manevi annem” diyeceği, Dr. Aysun Küçükel’in evladı gibi seveceği bu iki insanın yollarının kesişmesi için yaşanmış. Belki de Uğur Sazoğlu zor bir dönemden geçmeseydi ya da Dr. Aysun Küçükel o gece oraya gelmeseydi, hiçbir zaman karşılaşamayacak, birbirlerinin hayatlarına dokunamayacaklardı.  Belki de her ne olursa olsun başka bir rastlantıyla, başka bir zamanda kesişecekti yolları. Bilinmez…
  
22 Ekim 1988 Cumartesi günü Ankara Atlı Spor Kulübün’nde Halkla İlişkiler Birimi’nde çalışan arkadaşımın yanına gitmiştim. Gazi Üniversitesi Resim Öğretmenliği 3.sınıfta okuyordum. Gölbaşı’ndaki lokantamız satılmıştı. Yeni bir hayat başlamıştı. Dahası zor günlerdi.
+
Her şeyin birbiriyle bağlantılı, yaşadığımız her durumun bir nedeni olduğunu bize tekrar hatırlatan bu tanışma hikayesini ve sonrasında yaşananları, Sevgili Uğur Sazoğlu’ndan dinledik.
  
Saat akşam 20.00 sularında beyaz kürklü bir hanım içeri girdi.  Asalet ve zerafetli duruşu ile kelimelerle ifade edilemeyecek bir hanım. Aidat ödemek istediğini söyleyince, kendilerinden özür dileyerek burada çalışmadığımı, arkadaşımın birazdan geleceğini söyledim.  Kendileri içeriye restorana gitti. Yaklaşık 3 saat sonra saat 23.00 civarında çıkışta aidat öderken arkadaşım İlhan aracılığıyla tanışmıştım. Kürkünü tuttum. O asil hanımefendi teşekkür etti. Arkadaşım İlhan, “Doktor Hanım arkadaşım üniversitede okuyor. İşe ihtiyacı var…” “terbiyeli saygılı bir arkadaşın var. Pazartesi sabah hastaneye gelsin” dedi.24 Ekim Pazartesi günü saat 10.00’da adını ilk kez duyduğum Paris Caddesi’nde bulunan Güven Hastanesi’ne gittim. Resepsiyonda bulunan Nermin Yüksel adlı hanıma Dr. Aysun Küçükel ile görüşmek istediğimi söyledim. Beni Başhekimlik önündeki koltuklarda beklemeye aldı. Sonra, iki gün önce Atlı Spor Kulübü’nde tanıştığım asil hanımefendi Dr. Aysun Küçükel beyaz üniforması ile odasına geçti. En son beni görüşmeye aldılar. Uzun ve detaylı bir görüşme esnasında bana kahvaltı yapıp yapmadığımı sordu. Henüz yapmadım cevabını verince, bana çay ve poğaça söyledi. Resim yapmayı çok mu seviyorsun diye sordu. Henüz yapmadım deyince, fakülte okuyup, subay olmak istiyorum dedim. Telefon ile birisini odaya çağırdı. Odaya gelen, daha sonraları hiç adını unutamayacağım Metin Akbaba oldu. Ona “Uğur bugünden itibaren bizimle çalışacak. Önce birkaç gün okul çıkışı gelecek ortamı öğretin, sonra da gece nöbetlerinde görev alacak” dedi. Teşekkür edip elini öptüm ve fakülteye gitmek üzere oradan ayrıldım.
+
'''1-Güven Sağlık Grubunda çalışmaya ne zaman ve nasıl başladınız? (İşe giriş hikayenizi kısaca anlatabilir misiniz?)'''
  
1989 yılındaki büyük Bulgaristan göçünde zamanın Ankara Valisi Saffet Arıkan Bedük ile Dr. Aysun Hanım’ın iletişim ve koordinasyonunu ben sağlıyordum. Bu vesile ile Sayın Vali’den burs almıştım. Bir hastane ziyaretinde zamanın Devlet Bakanı Sayın Cemil Çiçek aracılığı ile Devlet Bursu almıştım. Bunları öğrenen rahmetli Aysun Küçükel bir burs da benden alacaksın dedi.  
+
Gazi Üniversitesi, Resim Öğretmenliği Bölümünde okuyordum. Üçüncü sınıftaydım. Gölbaşı’ndaki lokantamız satılmıştı ve bizim için yeni bir hayat başlamıştı. Dahası zor günlerdi. 22 Ekim 1988 Cumartesi günü Ankara Atlı Spor Kulübünün Halkla İlişkiler Biriminde çalışan bir arkadaşımın yanına gitmiştim. Saat 20.00 sularında, beyaz kürklü bir hanım içeri girdi.  Asil duruşu ile kelimelerle ifade edilemeyecek bir hanımdı. Aidat ödemek istediğini söyleyince, kendilerinden özür dileyerek burada çalışmadığımı ve arkadaşımın birazdan geleceğini, söyledim.  Kendileri, içeriye restoran bölümüne gitti. Yaklaşık üç saat sonra, saat 23.00 civarında aidat öderken arkadaşım İlhan aracılığıyla tanışmıştım. Kürkünü tuttum. O asil hanımefendi, teşekkür etti. Arkadaşım İlhan, “Doktor Hanım, arkadaşım üniversitede okuyor. İşe ihtiyacı var.” dedi. Hocam da, “Terbiyeli, saygılı bir arkadaşın var. Pazartesi sabah hastaneye gelsin.” dedi. 24 Ekim Pazartesi günü saat 10.00’da, adını ilk kez duyduğum Paris Caddesi’nde bulunan Güven Hastanesine gittim. Resepsiyonda bulunan Nermin Yüksel adlı hanıma, Dr. Aysun Küçükel ile görüşmek istediğimi söyledim. Beni, başhekimlik önündeki koltuklarda beklemeye aldı. Sonra, iki gün önce Atlı Spor Kulübünde tanıştığım o asil hanımefendi Dr. Aysun Küçükel, beyaz üniforması ile odasına geçti. Beni en son görüşmeye aldılar. Uzun ve detaylı bir görüşme esnasında bana, kahvaltı yapıp yapmadığımı, sordu. “Henüz yapmadım.” cevabını verince, bana çay ve poğaça söyledi. “Resim yapmayı çok mu seviyorsun?” diye sordu. “Fakülte okuyup, subay olmak istiyorum.” dedim. Telefon ile birisini odaya çağırdı. Odaya gelen, daha sonraları hiç adını unutamayacağım Metin Akbaba idi. Ona “Uğur bugünden itibaren bizimle çalışacak. Birkaç gün okul çıkışı gelecek, sonra da gece nöbetlerinde görev alacak. Ortamı öğretin.” dedi. Teşekkür edip elini öptüm ve fakülteye gitmek üzere oradan ayrıldım.
  
Aysun Küçükel benim manevi annem olmuştu. Üniversite bittikten sonra Askeri Okul Eğitimi sonrası, üniforma ile elini öpmeye geldiğim gün gözyaşlarını saklayamamıştı. Yakalandığım amansız hastalık esnasında tedavimi yaptırmış ve yakından ilgilenmişti. TSK’dan ayrıldıktan sonra beni tekrar hastanede göreve başlattı. Bu sefer müstesna insan Nüket Küçükel devreye girdi. Dönemin DYP Milletvekili rahmetli Ahmet Küçükel, Milli Eğitim Bakanı Köksal Toptan’a duygu dolu yazmış olduğu referans mektubu ile beni Bartın’a öğretmen olarak atanmama vesile oldu. Bir yıl sonra, Ankara’ya döndüğümde Dr. Aysun Hanım, hastanede çalışan ev arkadaşım Fikret Baş aracılığıyla beni çağırdı. Yeniden yapılanma dönemi denilen kurumlarla anlaşma ve tanıtım görevini Banu Küçükel Hanım başkanlığında yapmamı istedi. Gündüz Ankara Lisesi’nde Müdür Yardımcısı olarak görev yapıyor, boş saatlerimde de kurumlara tanıtım yapıyordum. Güven Hastanesi’ndeki gece nöbeti görevimi de yerine getiriyordum.
+
'''2-Mesleğiniz ile ilgili bilgi verip, GSG’de unutamadığınız bir mesleki anınızı kısaca paylaşabilir misiniz?'''
  
Yeni görev yerim MGK Genel Sekreterliği’nden dolayı ek iş dönemim sona ermişti. Yıllar sonra 23 Nisan 2001 yılında Rahmetli Dr. Aysun Hanım’ın doğum gününde minnet duygularımı içeren bir mektup yazmıştım. Aynı yılın Haziran Ayı’nda Baltalimanı Polis Evi’nde kaldığım esnada beni arayan sekreter, Yusuf, Dr. Aysun Hanım’ın görüşmek istediğini ve telefonu bağladığında müthiş bir duyguya kapılmıştım. Öncelikle “nasılsın” diye sordu. “Yazdıkların beni ağlattı” dedi. İstanbul’da olduğumu öğrenince Ankara’ya dönünce mutlaka gel dedi.
+
1989 yılındaki büyük Bulgaristan göçünde zamanın Ankara Valisi Saffet Arıkan Bedük ile Dr. Aysun Hanım’ın iletişim ve koordinasyonunu sağlıyordum. Bu vesile ile Sayın Vali Saffet Arıkan’dan burs almıştım. Bir hastane ziyaretinde, zamanın Devlet Bakanı Sayın Cemil Çiçek aracılığı ile de Devlet Bursu almıştım. Bunları öğrenen rahmetli Aysun Küçükel “Bir burs da benden alacaksın.dedi.  
  
Hastanenin ek binasında inşaat ruhsatı için kat planında Büyükşehir Belediyesi ile yaşanan krizde beni görevlendirmiş, lise bitirme sınavlarında öğrencim olan zamanın belediye başkan vekili Seyfi Saltoğlu’na giderek ruhsat sorununu çözdüğümde çok mutlu olmuş ve beni takdir etmişti. Tekrar hastanede çalışma teklifinde bulunmuş, ben ise memuriyetten ayrılmak istemediğimi ama her daim emirlerinde olduğumu söylemiştim.  
+
Aysun Küçükel manevi annem olmuştu. Üniversite bitirip askeri okula gittim. Askeri okul eğitimi sonrası, üniforma ile elini öpmeye geldiğim gün gözyaşlarını tutamamıştı. Yakalandığım amansız hastalık esnasında tedavimi yaptırmış ve yakından ilgilenmişti. TSK’dan ayrıldıktan sonra beni tekrar hastanede göreve başlattı. Bu sefer müstesna insan Nüket Küçükel devreye girdi. Dönemin DYP Milletvekili rahmetli Ahmet Küçükel, Milli Eğitim Bakanı Köksal Toptan’a duygu dolu yazmış olduğu referans mektubu ile benim Bartın’a öğretmen olarak atanmama vesile oldu. Bir yıl sonra, Ankara’ya döndüğümde Dr. Aysun Hanım, hastanede çalışan ev arkadaşım Fikret Baş aracılığıyla beni çağırdı. Yeniden yapılanma dönemi denilen, kurumlarla anlaşma ve tanıtım görevini Banu Küçükel Hanım başkanlığında yapmamı istedi. Gündüz Ankara Lisesinde Müdür Yardımcısı olarak görev yapıyor, boş saatlerimde de kurumlara tanıtım yapıyordum. Güven Hastanesindeki gece nöbeti görevimi de yerine getiriyordum.
 +
 +
Yeni görevim MGK Genel Sekreterliğinden dolayı ek iş dönemim sona ermişti. Yıllar sonra 23 Nisan 2001 yılında Rahmetli Dr. Aysun Hanım’ın doğum gününde, minnet duygularımı içeren bir mektup yazmıştım. Aynı yılın Haziran ayında Baltalimanı Polis Evinde kaldığım esnada beni arayan sekreter, Yusuf, Dr. Aysun Hanım’ın görüşmek istediğini söylediğinde ve telefonu bağladığında müthiş bir duyguya kapılmıştım. Öncelikle “Nasılsın?” diye sordu. “Yazdıkların beni ağlattı” dedi. İstanbul’da olduğumu öğrenince “Ankara’ya dönünce mutlaka gel.” dedi.
 +
Hastanenin ek binasının inşaatında sırasında Büyükşehir Belediyesi ile yaşanan krizi çözmem için beni görevlendirmişti. Lise bitirme sınavlarında öğrencim olan zamanın Belediye Başkan Vekili Seyfi Saltoğlu’na giderek ruhsat sorununu çözdüğümde çok mutlu olmuş ve beni takdir etmişti. Tekrar hastanede çalışma teklifinde bulunmuştu. Ben ise memuriyetten ayrılmak istemediğimi ama her daim emirlerinde olduğumu, söylemiştim.  
  
2002’de TBMM’de görevim esnasında rahatsızlığımda 2006 yılındaki amansız hastalığımda da hep ilk müdahale de bulunan tedavilerimi yaptıran beni her defa hayata döndüren iyilik meleği, manevi annem, rahmetli Dr. Aysun Küçükel’dir. Sağlık Bakanlığı’nda görev yaptığım esnada karşılaştığımızda çok sevinmişti. Bakan Bey ile görüşmesinde bu defa bakanlık personeli olarak eşlik ettim. 2007 yılı Ağustos Ayı’na dek hastane personeli arkadaşım aracılığıyla haberleşiyorduk. Kaybettiğimiz haberini aldığım tarif edemediğim acıyı yaşam birindıştım. Kocatepe Camii’nde kızı Nüket Küçükel taziye esnasında  “seni çok severdi, sen de anneni kaybettin.” Dediği anda sözün bittiği yerdi. Bir yıl sonra bu defa 5 Mart 2008’de bu defa Doç. Dr. Ahmet Küçükel ve Nüket Küçükel devreye giriyor ve Kalp ve Damar Cerrahi duayeni Doç. Dr. Haldun Karagöz’e naklimi yaptırıyor ve beni sağlığıma kavuşturarak 3. Kez hayata döndürüyorlardı.
+
'''3-Dr. Aysun Küçükel ve Dr. Ahmet Küçükel ile olan bir anınızı kısaca anlatabilir misiniz?'''
  
Bugün beni ben yapan, Dr. Aysun Küçükel gökyüzündeki milyonlarca yıldızın birinden eminin görüyordur. Her zaman olduğu gibi yine sevinçle gurur duyuyordur. Nurlar içinde uyuyun, eminim mekanınız cennettir.
+
2002 yılında TBMM’de görevim esnasında rahatsızlığımda, 2006 yılındaki amansız hastalığımda da ilk müdahalede bulunan, tedavilerimi yaptıran, beni her defasında hayata döndüren iyilik meleği, manevi annem rahmetli Dr. Aysun Küçükel’dir. Sağlık Bakanlığındaki görevim esnasında karşılaştığımızda çok sevinmişti. Bakan Bey ile görüşmesinde, bu defa ona bakanlık personeli olarak eşlik ettim. 2007 yılının Ağustos ayına dek, hastane personeli arkadaşım aracılığıyla haberleşiyorduk. Kaybettiğimiz haberini aldığımda, tarif edemeyeceğim bir acı yaşamıştım. Kocatepe Camii’nde kızı Nüket Küçükel, taziye esnasında  “Seni çok severdi, sen de anneni kaybettin.” dediği an sözün bittiği yerdi. Bir yıl sonra 5 Mart 2008’de bu defa Dr. Ahmet Küçükel ve Nüket Küçükel devreye giriyor ve Kalp ve Damar Cerrahi duayeni Doç. Dr. Haldun Karagöz’e naklimi yaptırıyor ve beni sağlığıma kavuşturarak 3. Kez hayata döndürüyorlardı.
 +
 
 +
'''4-Dr. Aysun Küçükel ve Dr. Ahmet Küçükel sizin için ne ifade ediyor?'''
 +
 
 +
Aysun Küçükel bir rehberdi. Yanlış yapılan işlerin hiçbirine sert bir tavırla tepki göstermezdi. Hiçbir personeline ismi ile hitap etmezdi. Hep “evladım” derdi. Yanlışın, yanlış olduğunu çok net bir şekilde anlatır; doğrusunu öğretirdi. Örneğin; Aysun Hanım genellikle Arap sabunu kullanırdı. İşin yanlış yapıldığını gördüğünde gelir; sabunun nasıl kullanılacağını gösterirdi. Asansörü kendisi silerdi, demir parmaklıkları silerdi ve nasıl silinmesi gerektiğini gösterirdi. “Evladım böyle yapacaksın.” derdi. Hiçbir zaman sert mizaçla, azarlayarak ve tersleyerek yol göstermezdi. Fakat işin ikinci kez suiistimale uğradığını görürse davranışı farklı olurdu.
 +
Aysun Küçükel’in en çok önem verdiği unsur,  ahlak ve iş ahlakıdır. Prensiplerini, kaliteli çalışmayı, her şeyi öğretirdi. Öğrettiği şeyin uygulanmasını isterdi. Patron havasından ziyade bir öğretici, bir rehber,  bir anne gibi yaklaşırdı. Anlatırdı ve anlattığının da karşılığını isterdi.
 +
Beni ben yapan Dr. Aysun Küçükel, eminim ki gökyüzündeki milyonlarca yıldızın birinden beni görüyordur. Her zaman olduğu gibi yine sevinçle gurur duyuyordur. Nurlar içinde uyuyun, eminim mekanınız cennettir.

10.55, 5 Mayıs 2021 itibarı ile sayfanın şu anki hâli

Uğur Sazoğlu

Uğur Sazoğlu - Resepsiyon - 14.03.2020

Kelebek etkisi gibi bir hikaye…

Zor bir süreçten geçen Uğur Sazoğlu; bir arkadaşının çalıştığı yere gitmiş, tesadüfen Dr. Aysun Küçükel ile tanışmış ve arkadaşının kurduğu cümlelerinin vesilesiyle Güven Hastanesinde çalışmaya başlamış. Sanki her şey, Uğur Sazoğlu’nun “manevi annem” diyeceği, Dr. Aysun Küçükel’in evladı gibi seveceği bu iki insanın yollarının kesişmesi için yaşanmış. Belki de Uğur Sazoğlu zor bir dönemden geçmeseydi ya da Dr. Aysun Küçükel o gece oraya gelmeseydi, hiçbir zaman karşılaşamayacak, birbirlerinin hayatlarına dokunamayacaklardı. Belki de her ne olursa olsun başka bir rastlantıyla, başka bir zamanda kesişecekti yolları. Bilinmez…

Her şeyin birbiriyle bağlantılı, yaşadığımız her durumun bir nedeni olduğunu bize tekrar hatırlatan bu tanışma hikayesini ve sonrasında yaşananları, Sevgili Uğur Sazoğlu’ndan dinledik.

1-Güven Sağlık Grubunda çalışmaya ne zaman ve nasıl başladınız? (İşe giriş hikayenizi kısaca anlatabilir misiniz?)

Gazi Üniversitesi, Resim Öğretmenliği Bölümünde okuyordum. Üçüncü sınıftaydım. Gölbaşı’ndaki lokantamız satılmıştı ve bizim için yeni bir hayat başlamıştı. Dahası zor günlerdi. 22 Ekim 1988 Cumartesi günü Ankara Atlı Spor Kulübünün Halkla İlişkiler Biriminde çalışan bir arkadaşımın yanına gitmiştim. Saat 20.00 sularında, beyaz kürklü bir hanım içeri girdi. Asil duruşu ile kelimelerle ifade edilemeyecek bir hanımdı. Aidat ödemek istediğini söyleyince, kendilerinden özür dileyerek burada çalışmadığımı ve arkadaşımın birazdan geleceğini, söyledim. Kendileri, içeriye restoran bölümüne gitti. Yaklaşık üç saat sonra, saat 23.00 civarında aidat öderken arkadaşım İlhan aracılığıyla tanışmıştım. Kürkünü tuttum. O asil hanımefendi, teşekkür etti. Arkadaşım İlhan, “Doktor Hanım, arkadaşım üniversitede okuyor. İşe ihtiyacı var.” dedi. Hocam da, “Terbiyeli, saygılı bir arkadaşın var. Pazartesi sabah hastaneye gelsin.” dedi. 24 Ekim Pazartesi günü saat 10.00’da, adını ilk kez duyduğum Paris Caddesi’nde bulunan Güven Hastanesine gittim. Resepsiyonda bulunan Nermin Yüksel adlı hanıma, Dr. Aysun Küçükel ile görüşmek istediğimi söyledim. Beni, başhekimlik önündeki koltuklarda beklemeye aldı. Sonra, iki gün önce Atlı Spor Kulübünde tanıştığım o asil hanımefendi Dr. Aysun Küçükel, beyaz üniforması ile odasına geçti. Beni en son görüşmeye aldılar. Uzun ve detaylı bir görüşme esnasında bana, kahvaltı yapıp yapmadığımı, sordu. “Henüz yapmadım.” cevabını verince, bana çay ve poğaça söyledi. “Resim yapmayı çok mu seviyorsun?” diye sordu. “Fakülte okuyup, subay olmak istiyorum.” dedim. Telefon ile birisini odaya çağırdı. Odaya gelen, daha sonraları hiç adını unutamayacağım Metin Akbaba idi. Ona “Uğur bugünden itibaren bizimle çalışacak. Birkaç gün okul çıkışı gelecek, sonra da gece nöbetlerinde görev alacak. Ortamı öğretin.” dedi. Teşekkür edip elini öptüm ve fakülteye gitmek üzere oradan ayrıldım.

2-Mesleğiniz ile ilgili bilgi verip, GSG’de unutamadığınız bir mesleki anınızı kısaca paylaşabilir misiniz?

1989 yılındaki büyük Bulgaristan göçünde zamanın Ankara Valisi Saffet Arıkan Bedük ile Dr. Aysun Hanım’ın iletişim ve koordinasyonunu sağlıyordum. Bu vesile ile Sayın Vali Saffet Arıkan’dan burs almıştım. Bir hastane ziyaretinde, zamanın Devlet Bakanı Sayın Cemil Çiçek aracılığı ile de Devlet Bursu almıştım. Bunları öğrenen rahmetli Aysun Küçükel “Bir burs da benden alacaksın.” dedi.

Aysun Küçükel manevi annem olmuştu. Üniversite bitirip askeri okula gittim. Askeri okul eğitimi sonrası, üniforma ile elini öpmeye geldiğim gün gözyaşlarını tutamamıştı. Yakalandığım amansız hastalık esnasında tedavimi yaptırmış ve yakından ilgilenmişti. TSK’dan ayrıldıktan sonra beni tekrar hastanede göreve başlattı. Bu sefer müstesna insan Nüket Küçükel devreye girdi. Dönemin DYP Milletvekili rahmetli Ahmet Küçükel, Milli Eğitim Bakanı Köksal Toptan’a duygu dolu yazmış olduğu referans mektubu ile benim Bartın’a öğretmen olarak atanmama vesile oldu. Bir yıl sonra, Ankara’ya döndüğümde Dr. Aysun Hanım, hastanede çalışan ev arkadaşım Fikret Baş aracılığıyla beni çağırdı. Yeniden yapılanma dönemi denilen, kurumlarla anlaşma ve tanıtım görevini Banu Küçükel Hanım başkanlığında yapmamı istedi. Gündüz Ankara Lisesinde Müdür Yardımcısı olarak görev yapıyor, boş saatlerimde de kurumlara tanıtım yapıyordum. Güven Hastanesindeki gece nöbeti görevimi de yerine getiriyordum.

Yeni görevim MGK Genel Sekreterliğinden dolayı ek iş dönemim sona ermişti. Yıllar sonra 23 Nisan 2001 yılında Rahmetli Dr. Aysun Hanım’ın doğum gününde, minnet duygularımı içeren bir mektup yazmıştım. Aynı yılın Haziran ayında Baltalimanı Polis Evinde kaldığım esnada beni arayan sekreter, Yusuf, Dr. Aysun Hanım’ın görüşmek istediğini söylediğinde ve telefonu bağladığında müthiş bir duyguya kapılmıştım. Öncelikle “Nasılsın?” diye sordu. “Yazdıkların beni ağlattı” dedi. İstanbul’da olduğumu öğrenince “Ankara’ya dönünce mutlaka gel.” dedi. Hastanenin ek binasının inşaatında sırasında Büyükşehir Belediyesi ile yaşanan krizi çözmem için beni görevlendirmişti. Lise bitirme sınavlarında öğrencim olan zamanın Belediye Başkan Vekili Seyfi Saltoğlu’na giderek ruhsat sorununu çözdüğümde çok mutlu olmuş ve beni takdir etmişti. Tekrar hastanede çalışma teklifinde bulunmuştu. Ben ise memuriyetten ayrılmak istemediğimi ama her daim emirlerinde olduğumu, söylemiştim.

3-Dr. Aysun Küçükel ve Dr. Ahmet Küçükel ile olan bir anınızı kısaca anlatabilir misiniz?

2002 yılında TBMM’de görevim esnasında rahatsızlığımda, 2006 yılındaki amansız hastalığımda da ilk müdahalede bulunan, tedavilerimi yaptıran, beni her defasında hayata döndüren iyilik meleği, manevi annem rahmetli Dr. Aysun Küçükel’dir. Sağlık Bakanlığındaki görevim esnasında karşılaştığımızda çok sevinmişti. Bakan Bey ile görüşmesinde, bu defa ona bakanlık personeli olarak eşlik ettim. 2007 yılının Ağustos ayına dek, hastane personeli arkadaşım aracılığıyla haberleşiyorduk. Kaybettiğimiz haberini aldığımda, tarif edemeyeceğim bir acı yaşamıştım. Kocatepe Camii’nde kızı Nüket Küçükel, taziye esnasında “Seni çok severdi, sen de anneni kaybettin.” dediği an sözün bittiği yerdi. Bir yıl sonra 5 Mart 2008’de bu defa Dr. Ahmet Küçükel ve Nüket Küçükel devreye giriyor ve Kalp ve Damar Cerrahi duayeni Doç. Dr. Haldun Karagöz’e naklimi yaptırıyor ve beni sağlığıma kavuşturarak 3. Kez hayata döndürüyorlardı.

4-Dr. Aysun Küçükel ve Dr. Ahmet Küçükel sizin için ne ifade ediyor?

Aysun Küçükel bir rehberdi. Yanlış yapılan işlerin hiçbirine sert bir tavırla tepki göstermezdi. Hiçbir personeline ismi ile hitap etmezdi. Hep “evladım” derdi. Yanlışın, yanlış olduğunu çok net bir şekilde anlatır; doğrusunu öğretirdi. Örneğin; Aysun Hanım genellikle Arap sabunu kullanırdı. İşin yanlış yapıldığını gördüğünde gelir; sabunun nasıl kullanılacağını gösterirdi. Asansörü kendisi silerdi, demir parmaklıkları silerdi ve nasıl silinmesi gerektiğini gösterirdi. “Evladım böyle yapacaksın.” derdi. Hiçbir zaman sert mizaçla, azarlayarak ve tersleyerek yol göstermezdi. Fakat işin ikinci kez suiistimale uğradığını görürse davranışı farklı olurdu. Aysun Küçükel’in en çok önem verdiği unsur, ahlak ve iş ahlakıdır. Prensiplerini, kaliteli çalışmayı, her şeyi öğretirdi. Öğrettiği şeyin uygulanmasını isterdi. Patron havasından ziyade bir öğretici, bir rehber, bir anne gibi yaklaşırdı. Anlatırdı ve anlattığının da karşılığını isterdi. Beni ben yapan Dr. Aysun Küçükel, eminim ki gökyüzündeki milyonlarca yıldızın birinden beni görüyordur. Her zaman olduğu gibi yine sevinçle gurur duyuyordur. Nurlar içinde uyuyun, eminim mekanınız cennettir.