"Yaşar Öcal Röportajı" sayfasının sürümleri arasındaki fark

Güven Tarihçe sitesinden
Gezinti kısmına atla Arama kısmına atla
 
(2 kullanıcıdan 6 ara revizyon gösterilmiyor)
1. satır: 1. satır:
''YAŞAR ÖCAL / KURUMSAL İLİŞKİLER MÜDÜRÜ''
+
[[Dosya:9aa79782-9e34-4244-9065-5acf72ac7c8e.jpg|200px|küçükresim|sol]]
''14 02 2020''
+
''Yaşar Öcal - Kurumsal İlişkiler Müdürü''
 +
''14.02.2020''
  
İsmim Yaşar Öcal 1991 yılının Haziran ayında Güven Hastanesi’nde muhasebe biriminde çalışmaya başladım. Annem ve babamla Ankara Hastanesi’nde yatan yaşlı bir teyzemiz vardı. Onu ziyarete gitmiştik. Teyzenin de oğlu var. Bana ne mezunusun diye sordu. Ben ticaret lisesi mezunu olduğumu söyledim. İşçi Bulma Kurumu’na git bir tanıdığım var onu gör belki sana yardımcı olabilir dedi. Ben de gittim oradaki kişi bana Güven Hastanesi’nde bir personel ihtiyacı varmış dedi ve beni Hastaneye yönlendirdi. O zamana kadar Güven Hastanesi’nin yerini de bilmiyordum. Sonrasında buraya geldim ve rahmetli Aysun Hoca ile görüştüm. Hemen işe başla dedi ve olay böyle gelişti.
+
'''“Güven Hastanesi, herkesin birbirine yardım etmeye çalıştığı bir kurum”'''
  
Biz buraya geldiğimiz yıllarda çalışan sayısı çok fazla değildi. Yaklaşık 30 – 35 kişiydik. Benim aslında ilk yaptığım iş, ön muhasebe, finans ve normal muhasebeydi. Maaş ödemeleri, firma ödemeleri, personelin bütün giderleri, hastaların bütün tahsilatları bunların hepsini biz yapıyorduk. Tabii ben buraya ilk başladığımda şöyle düşünüyordum; sabah saat 09.00’da gelirim akşam saat 18.00’da çıkarım. Sabah 09.00’da geliyorsunuz ama akşam 18.00’da çıkamıyorsunuz. Yani saat 21.00 olur 22.00 olur 00.00 olur, çünkü bizde şöyle bir uygulama vardı çalıştığımız yıllarda rahmetli Aysun Hoca’nın muhasebe biriminin hemen yanında bir odası vardı. Aslında çalıştığımız ortam ile Aysun Hoca’nın çalıştığı yer arasında üç metre kare bir mesafe vardı, o kadar yakındık. Genelde biz çıkış saatlerimiz artık 23.00, 00.00, sabaha karşı 02.00 olmaya başladı yani eve bile gidemiyoruz, o kadar çok çalışıyoruz. Çünkü niye o dönemler bilgisayar programımız yok, her şey manuel tutuluyor. Böyle olunca da hesap kitap işleri çok önemli en ufak bir hata bile yapmamanız gerekiyor. Biz böyle başladık, böyle çalışmaya devam ediyoruz. Aradan biraz zaman geçtikten sonra biz Tıp Data Bilgisayar Programını satın aldık. Program için İstanbul’dan biri geldi programın yazılımını yaptı programı anlattı ve İstanbul’a geri döndü. Fakat biz hastaların taburcu işlemlerini yaparken, ya da sistem üzerinden bunları tanımlarken bir bakıyoruz ki bilgisayar programı çökmüş. Biz İstanbul’daki kişiye ulaşmaya çalışıyorduk ama telefonu açmıyordu.  Hal böyle olunca hastalar bir taraftan bekliyordu, biz tekrar manuel olarak işlem alıyorduk. Tekrar o yetkili kişiye ulaştıktan sonra iki, üç aylık veriler silinmiş oluyordu. Kasa hesapları için tekrar geriye dönüp tekrar sabahlara kadar çalışmak zorunda kalıyorduk. Böyle bir ortamdan bugünlere geldik biz.
+
Güven’le süren bir kariyer… Yaşar Öcal 1991 yılından bu yana çalışmalarıyla Güven’in ilerleyişine destek oluyor. Güven Sağlık Grubun en eski emektarlarından biri olduğunu belirten Öcal; bizimle zaman zaman gülümsediğimiz, zaman zaman hüzünlendiğimiz anılarını paylaştı. 30 yıl önce muhasebe biriminde çalışmaya başlayan ve şu an Kurumsal İlişkiler Müdürü olarak çalışmalarını sürdüren Yaşar Öcal’dan Güven’i dinledik.
  
Benim rahmetli Aysun Hoca ile benim çok anım oldu. Çünkü en eski personellerden birisi de benimdir.  Rahmetli Aysun Hocamın şöyle bir özelliği vardı, ben hiç unutmuyorum. O bir kere hastaneyi her gün düzenli olarak dolaşırdı ve herkese mutlaka bir selam verirdi.  Herkesin halini hatırını sorardı. Herkesle dertleşir ve herkesin yaptığı işi de öğrenmeye çalışırdı.  Bana gelip oğlum sen ne iş yapıyorsun bana bir anlat, otururdu benim yanımda iki saat, üç saat, üç gün, beş gün, belki bir ay benim ne yaptığımı öğrenirdi. Çağrı merkezine gider, oradaki personelin ne iş yaptığını öğrenirdi. Bu arada da her tarafı da kontrol ederdi. Mesela bir yerde bir toz varsa dikkatini çekerdi. Bir yerde lamba fazla yanıyorsa onu hemen kapatın derdi.
+
'''1-Kendinizi tanıtabilir misiniz?'''
  
Aslında kişilere birebir dokundu hep yıllar boyunca. Herkese bir patron gibi değil, bir anne şefkati ile yaklaşırdı. İletişimi o kadar güçlüdür ki moraliniz bozuksa size hemen neden moralin bozuk senin evladım diye sorardı. Hocam annem hasta derdim, hemen anneni buraya getir derdi. Annenizi getirisiniz hastanede bütün tedavileri yapılır ve annenizi götürürsünüz. Ya da evlenecek misiniz, ihtiyacınız mı var hemen para verirdi. Beyaz eşya mı alınacak alırdı. Aslında bunu sadece muhasebe olarak ya da muhasebenin beyni gibi görünen bana olan yahut bizim üst yönetimdeki insanlara değil, temizlik ekibinde çalışan, ameliyathane de çalışan herkese böyle dokundu yıllarca.
+
İsmim Yaşar Öcal. Güven Sağlık Grubunda, Kurumsal İlişkiler Müdürü olarak çalışmaktayım.
  
Bir gün dedim ki Hocam siz niye bu kadar çok çalışıyorsunuz, bu kadar çok çalışıp kendinizi yormayın. Bana şöyle dedi; oğlum kaç tane insan buradan ekmek yiyor biliyor musun? O insanların geleceği çok önemli, onların aileleri, çocukları var dedi.
+
'''2-Güven Sağlık Grubunda çalışmaya ne zaman ve nasıl başladınız? (İşe giriş hikayenizi kısaca anlatabilir misiniz?)'''
  
Hiç unutmam benim babam kalp ameliyatı oldu. Rahmetli Aysun Hocam bize çok destek oldu. Babamı ziyaret etti ve babama şunu söyledi: “öyle güzel evlat yetiştirmişsiniz ki, oğlunuzla gurur duyun.” Beni orada öyle onore etti ki orada ben bunu hiçbir şeye değişmem. Para pul hiçbir şeye değişmem. Babam da çok etkilendi ve ağladı. Bu her baba ve evladının yaşayacağı bir olay değil, herkese nasip olmaz. Hastanenin sahibi, patronu sizi övüyor ve sizinle gurur duyuyor.  
+
1991 yılının Haziran ayında,  muhasebe biriminde çalışmaya başladım. Annem ve babamla Ankara Hastanesinde yatan yaşlı bir teyzemiz vardı. Onu ziyarete gitmiştik. Teyzenin oğlu bana, “Ne mezunusun?” diye sordu. Ticaret lisesinden mezun olduğumu, söyledim. “İşçi Bulma Kurumuna git bir tanıdığım var, onu gör belki sana yardımcı olabilir.” dedi. Ben de gittim, Oradaki kişi bana “Güven Hastanesinde bir personel ihtiyacı varmış.” dedi ve beni Güven Hastanesine yönlendirdi. O zamana kadar Güven Hastanesinin yerini bilmiyordum. Sonrasında buraya geldim ve rahmetli Aysun Hoca ile görüştüm. “Hemen işe başla.” dedi ve olay böyle gelişti.  
  
Biz o günlerden geldik. Ben muhasebede olduğum için, normalde kendi yağımızla kavrulduk biz, çok paramız olmadı bizim. Çok sıkıntılar çektik. Firma ödemelerinde biraz gecikmeler olurdu ve firmalar ile bazı sorunlar yaşardık o dönemler. Ama sağ olsun hiçbirinin parası bizde kalmadı, personel maaşları ayın sonunda düzenli yatardı.  Kimsenin hakkını yemedik.  Herkesin ödemelerini yapmaya gayret ettik. 
+
'''3-Güven Sağlık Grubunda çalıştığınız süre boyunca hangi görevlerde bulundunuz?'''
  
Bir firmaya söz vermiştim. Yarın gel ödeme yapılacak dedim. O gün de paramız yok. Fakat o firma da karşıdan geliyor, benim çalıştığım yerin de yanında ufak bir soyunma kabini var. Ben de o kişinin geldiğini görünce dedim ki arkadaşlar ödeme yapamadık benim burada olmadığımı söyleyin deyip o soyunma kabininin içine girdim. O firma dedi ki: “bana ödeme yapmadan buradan gitmeyeceğim ve Yaşar Bey’i bekleyeceğim. Ben de o soyunma kabini içerisindeyim. Havasız bir yer fakat yaklaşık iki üç saate yakın orada kaldım. Sonra firma gitti, ertesi gün geldiğinde ödemesini yaptık. Bu olay o an gelişen bir durumdu mesela.  
+
Bizim buraya geldiğimiz yıllarda, çalışan sayısı çok fazla değildi. Yaklaşık 30 – 35 kişiydik. Benim ilk yaptığım iş aslında ön muhasebe, finans ve normal muhasebeydi. Maaş ödemeleri, firma ödemeleri, personelin bütün giderleri, hastaların bütün tahsilatları bunların hepsini biz yapıyorduk. Tabii ben buraya ilk başladığımda, “Sabah saat 09.00’da gelirim, akşam saat 18.00’da çıkarım.” diye düşünüyordum. Sabah 09.00’da geliyorsunuz ama akşam 18.00’da çıkamıyorsunuz. Yani saat 21.00 olur 22.00 olur 00.00 olur. Çalıştığımız yıllarda rahmetli Aysun Hoca’nın odası muhasebe biriminin yanındaydı. Çalıştığımız ortam ile Aysun Hoca’nın çalıştığı yer arasında üç metrekare bir mesafe vardı, o kadar yakındık. Çıkış saatlerimiz, 23.00, 00.00, sabaha karşı 02.00 olmaya başladı. O kadar çok çalışıyoruz ki neredeyse eve bile gidemiyoruz. Çünkü o dönemler bilgisayar programımız yok, her şey manuel tutuluyor. Böyle olunca da hesap kitap işleri çok önemli, en ufak bir hata bile yapmamanız gerekiyor. Aradan biraz zaman geçtikten sonra Tıp Data Bilgisayar Programını satın aldık. Program için İstanbul’dan biri geldi, programın yazılımını yaptı ve programı anlattı. Fakat biz hastaların taburcu işlemlerini yaparken ya da sistem üzerinden bunları tanımlarken bir bakıyoruz ki bilgisayar programı çökmüş. İstanbul’daki kişiye ulaşmaya çalışıyorduk ama telefonu açmıyordu. Hal böyle olunca hastalar bir tarafta bekliyor, biz de tekrar manuel olarak işlem alıyorduk. Tekrar o yetkili kişiye ulaştıktan sonra da iki, üç aylık veriler silinmiş oluyordu. Kasa hesapları için tekrar geriye dönüp tekrar sabahlara kadar çalışmak zorunda kalıyorduk. Böyle bir ortamdan bugünlere geldik biz.
  
Biz gece de nöbet tutardık. Çünkü muhasebenin 24 saat açık olması gerekiyor. Bir gün akşamüzeri bir milletvekili geldi. Fakat kendisinin milletvekili olduğunu bilmiyoruz ama iyi giyimli, temiz bir beyefendi eşi ile birlikte bankoya müracaata geldi.  Masaya yumruğunu vurarak çok şiddetli bir şekilde “psikolog doktor istiyorum.” diye arkadaşlara söyledi. Arkadaşlar da “efendim bu saatte psikolog doktorumuz yok” Dedi.  Bunun üzerine bana doktor bulacaksınız, bu nasıl hastane diye bağırmaya başladı. O sırada da rahmetli Aysun Küçükel Hocam da merdivenlerden aşağıya iniyor. Saat 18.00 - 19.00 civarında hava kararırken “niye bağırıyorsunuz beyefendi diye sordu?” milletvekili “psikoloğunuz yok mu, burası nasıl hastane, sen kimsin, çek elini” derken Aysun Hoca beyefendinin üzerine doğru yürüdü. Beyefendi bir gelir misiniz dedi ve başhekimlik odasına giderken tabii orada kapı açıktı ve Aysun Hocam beyefendiye bir tane tokat çaktı ve koltuğa oturttu ve kapıyı da üzerine kilitledi. Tabii eşi de dışarıda.
+
'''4-Mesleğiniz ile ilgili bilgi verip, Güven Sağlık Grubunda unutamadığınız bir mesleki anınızı kısaca paylaşabilir misiniz?'''
  
Aysun Hocam bana dedi ki “oğlum karakoldan polisleri çağır, beyefendinin ifadesini alsınlar” karakoldan ekip geldi. Ekip geldi kapıyı açınca beyefendi ben milletvekiliyim, benim dokunulmazlığım var. Sen kimsin de bana tokat atıyorsun diye sordu. Tabii o sırada Aysun Hocamdan şikâyetçi oldu. Aysun Hocam da hastanenin sahibi ve doktor eşi de milletvekili. Sonra karakoldan geldiklerinde bizim ifadelerimizi aldılar. Bizim ifadelerimizde Aysun Hocamı korumaya çalışıyoruz, olay nasıl oldu diye soruldu. Bizde dedik ki olayda hiçbir şey yok Aysun Hocam beyefendiyi odaya bıraktı. Kapıyı da üzerine kilitledi dedik. Böyle bir anımız oldu mesela. Tabi olay kapandı.  
+
Muhasebede olduğum için, firma ödemelerinde biraz gecikmeler olurdu ve firmalar ile bazı sorunlar yaşardık o dönemler. Çok sıkıntılar çektik. Ama sağ olsunlar hiçbirinin parası bizde kalmadı. Personel maaşları, ayın sonunda düzenli yatardı. Kimsenin hakkını yemedik.  Herkesin ödemelerini zamanında yapmaya gayret ettik. 
 +
Hiç unutmuyorum, bir firmaya ödeme yapmak için söz vermiştim.  Firmanın yetkilisine “Yarın gel ödeme yapılacak.” dedim. O günde paramız yok. Benim çalıştığım yerin yanında da ufak bir soyunma kabini vardı. Ben de, o kişinin geldiğini görünce arkadaşlara, “Arkadaşlar ödeme yapamadık benim burada olmadığımı söyleyin.” deyip,  soyunma kabininin içine girdim. Firma yetkilisi de, “Bana ödeme yapmadan buradan gitmeyeceğim ve Yaşar Bey’i bekleyeceğim.” dedi. Ben de soyunma kabini içerisindeyim tabii. Yaklaşık iki üç saat, küçük ve havasız o soyunma kabinin içinde bekledim. Sonra firma gitti. Ertesi gün ödemesini yaptık. Bu olay o an gelişen bir durumdu mesela.  
  
Aysun Hoca bu hastanenin çok kahrını çekti, çok emeği var burada. Bir anne; herkesle dertleşen,  konuşan, yardımcı olan ve maaşları aksatmayan biriydi.  Ben onunla yıllarca birebir çalıştım. Her ayın 5’inde personel maaşları ödenecek, beni arardı oğlum maaşlar için para var mı diye sorardı. Hocam paramız yok ama Allah büyük yarın belki bir yerden ödeme alma umudumuz var derdim.  O da, oğlum bana da haber ver derdi. Elimizde hazır bir paramız olmadı hep sıfırdan yaptık her şeyi kendisi de Allah büyük derdi. Ve bir gün sonra Allah tarafından o kurumdan o para gelirdi. Ben 30 senedir burada çalışıyorum. Personelin maaşlarını aksattığımızı hiç görmedim. Yeri gelir kredi çeker, yeri gelir bir yerden bulur personel maaşları mutlaka ödenir. Çünkü öncelik bizim için personeldi rahmetli Aysun Hocamın söylemi böyleydi. İki eli kanda da olsa personel maaşları ödenecek.
+
'''5-Dr. Aysun Küçükel ve Dr. Ahmet Küçükel sizin için ne ifade ediyor?'''
  
Hiç unutmam Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden gelen milletvekillerinin faturalandırma kısmında biz normal fiyatlarımız ile faturalandırırken dışarıdan gelen doktorlarımız nasılsa milletvekili, parasını alırız istediğimiz kadar diye normal fiyatın beş on katı fazla yazan hekimlerimiz vardı. Birini hiç unutmuyorum, yine biz faturalandırmışız, bizim faturamız gayet normal ama dışarıdan gelen doktorun faturası bizim faturamızın yirmi katı. Tabii bu faturalandırma kısmında Aysun Hocam da devreye girerdi, kontrol ederdi. Bir gün bana “oğlum bu fatura ne kadar” diye sordu. Hocam falanca doktor bu kadar yazmış dedim. Oğlum arabayı hazırla, birlikte meclise gidiyoruz dedi. Meclisteki bütün kurum hekimlerine şu saatte geleceğimi söyle toplantı yapacağız dedi. Biz meclise gittik, meclisteki doktorlara şunu söyledi “siz kimin parasını kime dağıtıyorsunuz? Siz milletvekili bile olsa, Güven Hastanesi bile olsa, dışarıdan gelen doktor bile olsa istediğiniz kadar faturalandırıp onu ödeyemezsiniz. Buna mutlaka bir sınırlandırma getirmemiz lazım. Onun için ben size yol gösteriyorum. Bundan sonra gelen milletvekillerinin faturalandırma kısmında Tabipler Odası’nın iki katını yazacaksınız. ” ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki ilk kuralı yani bugünkü şartları iyileşme anlamında söylüyorum. Sadece Ankara için konuşmuyorum. Türkiye’nin her yerinde özel hastanelere giden milletvekillerinin faturalandırma anlaşma kısmını yapan kişi rahmetli Aysun Küçükel Hocamdır. Eğer Aysun Hocam devreye girmeseydi daha çok art niyetli doktor istediği fiyatı yazıp istediği rakamı alabilecekti. Rahmetli Aysun Hocam devleti ve insanları düşünen biri olarak bunu yaptı. Yapmasaydı Güven Hastanesi olarak faturalandırma kısmınsa çok paralar kazanabilirdik. İlk kurum anlaşmasını yapan kişi ve o kurum mevzuatını uygulatan kişi de Aysun Küçükel’dir.  
+
Ahmet Hoca ve Aysun Hoca birbirlerine karşı çok duyarlıydılar. Aysun Hoca bir melekti. Ahmet Hoca’m da çok iyi bir insandı ama Aysun Hoca’ya nazaran biraz daha sert biriydi. Ahmet Hoca’m inşaat işlerini yapardı. Aysun Hoca’m hep araya girer personeli korurdu. “Ahmet şöyle yapma, kızma.” derdiBizim için  “ana” rolündeydi, her zaman denge kurardı ve yıllarca o dengeyi korudu. Hepimiz bir aile gibiydik. Ailenin direği de Aysun Hoca idi. Bir patron gibi değil, bir anne şefkati ile yaklaşırdı. İletişimi o kadar güçlüdür ki moraliniz bozuksa size hemen “Neden moralin bozuk senin evladım?diye sorardı. “Hocam annem hasta.” derdim, “Hemen anneni buraya getir.” derdi. Annenizi getirisiniz hastanede bütün tedavileri yapılırdı ya da evlenecek misiniz, ihtiyacınız mı var, hemen para verirdi. Beyaz eşya mı alınacak, alırdı. Aslında sadece muhasebenin beyni gibi görünen bana yahut bizim üst yönetimdeki insanlara değil; temizlik ekibinde çalışan, ameliyathane de çalışan herkese böyle dokundu yıllarca.
  
Aslında Aysun Hocam çok iyi biri melek, Ahmet Hocam da öyle ama Ahmet Hocam biraz daha sert, sinirli biriydi. Ahmet Hocam ve Aysun Hocam birbirlerine karşı çok duyarlıydı. Ahmet Hocam inşaat işlerini yapardı, Aysun Hocam da personeli koruyan araya giren biriydi. Ahmet Hoca’nın yanında biz duramazdık mesela çok sinirliydi. Onun bindiği asansöre binemezdiniz. Aysun Hocam hep araya girer personeli korurdu. Ahmet şöyle yapma, kızma diye hep ana rolündeydi hep denge kurardı. O dengeyi yıllarca hep sağladı. Hepimiz bir aile gibiydik ama ailenin direği de Aysun Hocaydı.  
+
Aysun Hoca’nın bu hastanede çok emeği var. Hastanenin kahrını çok çekti. Herkesle dertleşir, konuşur, yardımcı olur ve kimsenin maaşını aksatmazdı. Kısacası bizim için bir “anne” gibiydi. Ben onunla yıllarca birebir çalıştım. Her ayın 5’inde personel maaşları ödenirdi. Beni arayıp, “Oğlum maaşlar için para var mı? diye sorardı. “Hocam paramız yok ama Allah büyük. Yarın bir yerden ödeme alma umudumuz var.” derdim.  O da, “Oğlum bana da haber ver.” derdi. Elimizde hazır bir paramız olmadı her şeyi sıfırdan yaptık. Kendisi de, “Allah büyük” derdi ve bir gün sonra Allah tarafından o kurumdan, o para gelirdi. Ben 30 senedir burada çalışıyorum. Personelin maaşlarını aksattığımızı hiç görmedim. Yeri gelir kredi çeker, yeri gelir bir yerden bulur, personel maaşları mutlaka öderdik. Çünkü bizim için öncelik personeldi. Rahmetli Aysun Hoca’mın söylemi böyleydi. İki eli kanda da olsa personel maaşları ödenecek.  
Personel maaşlarına yılda bir kez zam yapılırdı ve çok iyi zamlar yapılırdı. Yüzde yüz zamlar yapılırdı. Ramazan Bayramı ve Kurban Bayramı’nda yılbaşında hediyeler, ikramiyeler verilirdi. Çalışma şartlarımız çok iyiydi.  
 
  
Bir gün personel maaşlarına zam yapılacak, baktım tüm personele zam yapılmış yalnız bana yapılmamış. Sonrasında çok üzüldüm, herkese zam yapılırken bana neden yapılmadı, birkaç gün kendi kendime sorguladım. Acaba benim bir kusurum mu oldu bir yanlış mı yaptım diye hiçbir şey de yok. Aysun Hocamın davranışları da çok iyi. Sonrasında cesaretimi topladım ve hocam herkese zam yaptınız bana zam yapmadınız, bunun bir sebebi mi var bir hata mı yaptım diye sordum. Bana dedi ki “oğlum üniversiteyi oku da gel”  hocam nasıl okuyayım üniversiteyi, çalışıyorum. Ticaret Lisesi mezunuyum. Gece gündüz buradayım. Dedi ki “üniversiteyi bitir öyle gel yanıma” zam yapmadı ve benim okumamı istedi Aysun Hocam. Aradan yıllar geçti, benim üç tane çocuğum var, üçü de okuyor. Biri evlendi ama üniversiteyi okudum mu okumadım. Şimdi diyorum ki 30 yıl geçmiş şimdi anlayabiliyorum onu, okusaydım ben aslında çok daha iyi yerlerde olabilirdim. Yani ileriyi gören biriydi. Bendeki o ışığı da görmüş aslında bana onu da söylüyor. Diyor ki paradan önce sen okulu bir bitir zaten para arkasından gelecek diyor ama biz bunu anlayamadık. Yani o kadar ileri görüşlü biriydi. Ben oradaki mesajı sonralarda fark ettim. Sonraki dönemlerde zam yaptı, ama oradaki o uyarı çok önemliydi. Ben hiç unutmam hala da kendim okumadım ama üç evladım da çok iyi yerlerde. Nasıl oldu bunlar Aysun Hocam sayesinde. Şimdi kafamı taşlara vuruyorum keşke okusaydım diye tabi o zamanki şartlar ve durum farklıydı. Benim daha iyi olmamı istiyordu.
+
'''6- Dr. Aysun Küçükel ve Dr. Ahmet Küçükel ile olan bir anınızı kısaca anlatabilir misiniz?'''
  
Temizlik ekibinden bir arkadaş buradan istifa etmek istedi. Kıza sordu sen neden istifa ediyorsun diye. Hocam ben geçinemiyorum, maaşım biraz düşük, diğer arkadaşlar ile benim aramda cüzi rakam var dedi. Sonrasında hemen beni çağırdı, arkadaşın maaşını düzeltin, bu kız burada çalışacak dedi. Yani temizlik ekibinde çalışmış, buranın genel müdürü olmuş onun için fark etmiyordu. Herkese aynı gözle bakıyordu, dokunuyordu. O temizlik ekibindeki birini gönderip, yerine başka biri de gelebilir ama onun gönderilmesini istemiyordu. Orada onun kıymetini de biliyordu, benim kıymetimi de biliyor. Doktorun kıymetini de biliyordu herkese dokunuyordu. O kadar anaç bir tavrı vardı ki rahmetli Aysun Hocamın.
+
Rahmetli Aysun Hoca ile çok anım oldu. Çünkü en eski personellerden biriyim. Hiç unutmuyorum, rahmetli Aysun Hoca’mın şöyle bir özelliği vardı. Hastaneyi her gün düzenli olarak dolaşır, herkese mutlaka selam verir ve herkesin halini hatırını sorardı. Herkesle dertleşir ve kimin ne iş yaptığını öğrenmeye çalışırdı. Bana gelip, “Oğlum sen ne iş yapıyorsun bana bir anlat.” der ve benim yanımda oturup, iki saat, üç saat, üç gün, beş gün, belki bir ay benim ne yaptığımı öğrenirdi. Çağrı merkezine gider, oradaki personelin ne iş yaptığını öğrenirdi. Bu arada da her tarafı da kontrol ederdi. Mesela bir yerde bir toz varsa dikkatini çekerdi. Bir yerde lamba fazla yanıyorsa “Hemen kapatın.” derdi.  Bir gün dedim ki, “Hocam siz niye bu kadar çok çalışıyorsunuz, bu kadar çok çalışıp kendinizi yormayın.” Bana “Oğlum kaç tane insan buradan ekmek yiyor biliyor musun? O insanların geleceği çok önemli, onların aileleri, çocukları var.” dedi.
  
Hiç unutamıyorum, bir gün yanımdan geçti kendisine baktım o da bana baktı hiç selam vermedi. Çok şaşırdım bir hafta kadar kendime gelemedim. Neden Aysun Hocam bana selam vermedi diye. Sonradan öğrendim ki hastalığından dolayı öyleymiş. Yoksa bizlik bir durum değil veya hastanedeki arkadaşlar ile ilgili 17 yıl birlikte çalıştık kendisiyle.
+
Aysun Hoca’mın, babamın kalp ameliyatı sürecindeki desteğini de hiç unutamam. Babamı ziyaret ettiği sırada, anne ve babama, “Öyle güzel evlat yetiştirmişsiniz ki, oğlunuzla gurur duyun.” demesiyle beni öyle onore etti ki…  O duyguyu, ne paraya ne pula, hiçbir şeye değişmem. Aysun Hoca’nın, benim için söylediklerinden babam da çok etkilendi ve ağladı. Bu her baba ve evladının yaşayacağı bir olay değil, herkese nasip olmaz. Hastanenin sahibi, sizi övüyor ve sizinle gurur duyuyor.  
  
Aysun hoca ile çok çileler çektik birlikte. Firma ödemeleri doktor ödemeleri o kadar sıkıntılı günler geçirdik ki biz. Bizde kasa hesapları günlük tutulurdu birde geçmişten gelen yekûn demir kasalar vardı. Bilgisayar bozulduğu zaman veya sistem çöktüğü zaman biz sabahlara kadar o kasa hesaplarını tuttururduk. Faturalandırma kısmında bilgisayar yokken SGK’ ya yılsonunda faturaları gönderecekken bütün hastanedeki herkes temizlik ekibinden arkadaşlar, hemşireler bile herkes bize yardım ederdi. Biz faturaları manuel olarak tüm faturalarımızı doldurur, ayarlar, üst yazı icmalini yapar SGK’ya gönderirdik.
+
'''7- Güven Hastanesi sizin için ne ifade ediyor?'''
 +
 
 +
Aysun Hoca ile birlikte çok çileler çektik. Firma ödemeleri, doktor ödemeleri… O kadar sıkıntılı günler geçirdik ki. Bizde, kasa hesapları günlük tutulurdu, bir de geçmişten gelen yekûn demir kasalar vardı. Bilgisayar bozulduğu veya sistem çöktüğü zaman, sabahlara kadar o kasa hesaplarını tuttururduk. Faturalandırma kısmında bilgisayar yokken SGK’ya yıl sonunda faturaları göndereceğimiz zaman temizlik ekibinden tutun da hemşirelere kadar bütün hastanedeki herkes, bize yardım ederdi. Manuel olarak tüm faturalarımızı doldurur, ayarlar, üst yazı icmalini yapar ve SGK’ya gönderirdik.
 +
 +
Güven Hastanesi, herkesin birbirine yardım etmeye çalıştığı bir kurum.
 +
 
 +
'''8-Güven Sağlık Grubunun başladığı nokta ile geldiği noktayı kıyasladığınız neler söyleyebilirsiniz?'''
 +
 
 +
Hiç unutmam, Meclisinden gelen milletvekillerinin faturalandırmasında biz, normal fiyatlarımız ile faturalandırırken dışarıdan gelen doktorlarımızın bazıları, normal fiyatın beş on katı fatura yazardı. Birini hiç unutmuyorum, bizim faturamız gayet normal ama dışarıdan gelen doktorun faturası, bizim faturamızın yirmi katı. Tabii bu faturalandırma kısmında Aysun Hocam da devreye girerdi, kontrol ederdi. Bir gün bana, “Oğlum bu fatura ne kadar?” diye sordu. Hocam, falanca doktor bu kadar yazmış, dedim. “Oğlum, arabayı hazırla, birlikte meclise gidiyoruz” dedi. Meclisteki bütün kurum hekimlerine haber verdim ve Aysun Hoca’nın toplantı yapacağını söyledim. Meclise gittik. Aysun Hoca, Meclisteki doktorlara şunu söyledi, “Siz kimin parasını kime dağıtıyorsunuz?  Siz milletvekili bile olsa, Güven Hastanesi bile olsa, dışarıdan gelen doktor bile olsa istediğiniz kadar faturalandırıp onu ödeyemezsiniz. Buna mutlaka bir sınırlandırma getirmemiz lazım. Onun için ben size yol gösteriyorum. Bundan sonra gelen milletvekillerinin faturalandırma kısmında Tabipler Odasının iki katını yazacaksınız.” dedi. Türkiye Büyük Millet Meclisindeki özel hastanelerde milletvekillerinin faturalandırılmasındaki ilk kuralı yapan, faturalandırma anlaşmasını yapan kişi Rahmetli Aysun Küçükel’dir. Sadece Ankara için konuşmuyorum. Türkiye’nin her yerinde özel hastanelere giden milletvekillerinin faturalandırılma anlaşmasını Aysun Hoca yapmıştır. Eğer Aysun Hoca’m devreye girmeseydi daha çok art niyetli doktor, istediği fiyatı yazıp istediği rakamı alabilecekti. Rahmetli Aysun Hoca’m devleti ve insanları düşünen biri olarak bunu yaptı. Eğer yapmasaydı, Güven Hastanesi olarak faturalandırma kısmından çok paralar kazanabilirdik. İlk kurum anlaşmasını yapan kişi ve o kurum mevzuatını uygulatan kişi de Aysun Küçükel’dir.
 +
Personel maaşlarına yılda bir kez zam yapılırdı. Zam oranları çok iyiydi. Yüzde yüz zamlar yapılırdı. Ramazan Bayramı ve Kurban Bayramı’nda, yılbaşında hediyeler, ikramiyeler verilirdi. Çalışma şartlarımız çok iyiydi.
 +
 
 +
Personel maaşlarına zam yapılacağı bir gün, yapılacak zamlara baktığımda tüm personele zam yapıldığını yalnız bana yapılmadığını gördüm. Bu duruma çok üzüldüm. Birkaç gün kendi kendime, “Herkese zam yapılırken bana neden yapılmadı” diye sorguladım. Bir kusurum oldu, yanlış bir şey yaptım, desem öyle bir şey de olmadı. Aysun Hoca’mın davranışları da çok iyi. Sonrasında cesaretimi topladım ve “Hocam, herkese zam yaptınız bana zam yapmadınız. Bunun bir nedeni mi var, bir hata mı yaptım?” diye sordum. Bana dedi ki, “Oğlum üniversiteyi oku da gel.” “Hocam, üniversiteyi nasıl okuyayım çalışıyorum. Ticaret lisesi mezunuyum. Gece gündüz buradayım. “ diye cevap vermem üzerine, “Üniversiteyi bitir, yanıma öyle gel.” dedi ve zam yapmadı. Benim okumamı istedi Aysun Hoca’m. Aradan yıllar geçti, üç tane çocuğum var, üçü de okuyor. Ama ben, üniversiteyi okudum mu, okumadım. 30 yıl geçmiş, şimdi anlayabiliyorum Aysun Hoca’yı. Okusaydım çok daha iyi yerlerde olabilirdim. Aysun Hoca ileriyi gören biriydi. Bendeki o ışığı da görmüş. Aslında bana, onu da söylüyor.  “Paradan önce, sen okulu bir bitir. Zaten para arkasından gelecek.” diyor. Bana zam yapmamasının sebebi, sözlerinin asıl anlamı bu aslında. Ama biz bunu anlayamadık. Yani, o kadar ileri görüşlü biriydi. Ben oradaki mesajı sonralarda fark ettim. Sonraki dönemlerde zam yaptı ama o uyarı çok önemliydi. Hala da unutmam. Ben okumadım ama üç evladım da çok iyi yerlerde. Nasıl oldu bunlar? Aysun Hoca’m sayesinde. Şimdi, keşke okusaydım, diye kafamı taşlara vuruyorum. Tabii o zamanki şartlar ve durum farklıydı. Aysun Hoca’m, benim daha iyi olmamı istiyordu.
 +
 
 +
Temizlik ekibinden bir arkadaş, istifa etmek istedi. Aysun Hoca, kıza, “Sen neden istifa ediyorsun” diye sordu.  Kız da, “Hocam ben geçinemiyorum, maaşım biraz düşük, diğer arkadaşlar ile benim aramda cüzi rakam var.” dedi. Sonrasında, hemen beni çağırdı ve “Arkadaşın maaşını düzeltin. Bu kız burada çalışacak.” dedi. Temizlik ekibinde çalışmış, buranın genel müdürü olmuş onun için fark etmiyordu. Herkese aynı gözle bakıyordu, dokunuyordu. Temizlik ekibindeki birini gönderip, yerine başka birini de alabilirdi. Ama Aysun Hoca, onun gönderilmesini istemiyordu. Onun kıymetini de, benim kıymetimi de, doktorun kıymetini de biliyordu. Herkese dokunuyordu. Rahmetli Aysun Hoca’mın o kadar anaç bir tavrı vardı ki…
 +
Hiç unutamıyorum, bir gün yanımdan geçti kendisine baktım o da bana baktı ama hiç selam vermedi. Çok şaşırdım. Neden Aysun Hoca’m bana selam vermedi, diye bir hafta kadar kendime gelemedim.  Sonradan öğrendim ki, hastalığından dolayı öyleymiş. Benlik veya hastanedeki arkadaşlar ile ilgili bir durum değilmiş. 17 yıl birlikte çalıştık kendisiyle.

11.48, 8 Temmuz 2021 itibarı ile sayfanın şu anki hâli

9aa79782-9e34-4244-9065-5acf72ac7c8e.jpg

Yaşar Öcal - Kurumsal İlişkiler Müdürü 14.02.2020

“Güven Hastanesi, herkesin birbirine yardım etmeye çalıştığı bir kurum”

Güven’le süren bir kariyer… Yaşar Öcal 1991 yılından bu yana çalışmalarıyla Güven’in ilerleyişine destek oluyor. Güven Sağlık Grubun en eski emektarlarından biri olduğunu belirten Öcal; bizimle zaman zaman gülümsediğimiz, zaman zaman hüzünlendiğimiz anılarını paylaştı. 30 yıl önce muhasebe biriminde çalışmaya başlayan ve şu an Kurumsal İlişkiler Müdürü olarak çalışmalarını sürdüren Yaşar Öcal’dan Güven’i dinledik.

1-Kendinizi tanıtabilir misiniz?

İsmim Yaşar Öcal. Güven Sağlık Grubunda, Kurumsal İlişkiler Müdürü olarak çalışmaktayım.

2-Güven Sağlık Grubunda çalışmaya ne zaman ve nasıl başladınız? (İşe giriş hikayenizi kısaca anlatabilir misiniz?)

1991 yılının Haziran ayında, muhasebe biriminde çalışmaya başladım. Annem ve babamla Ankara Hastanesinde yatan yaşlı bir teyzemiz vardı. Onu ziyarete gitmiştik. Teyzenin oğlu bana, “Ne mezunusun?” diye sordu. Ticaret lisesinden mezun olduğumu, söyledim. “İşçi Bulma Kurumuna git bir tanıdığım var, onu gör belki sana yardımcı olabilir.” dedi. Ben de gittim, Oradaki kişi bana “Güven Hastanesinde bir personel ihtiyacı varmış.” dedi ve beni Güven Hastanesine yönlendirdi. O zamana kadar Güven Hastanesinin yerini bilmiyordum. Sonrasında buraya geldim ve rahmetli Aysun Hoca ile görüştüm. “Hemen işe başla.” dedi ve olay böyle gelişti.

3-Güven Sağlık Grubunda çalıştığınız süre boyunca hangi görevlerde bulundunuz?

Bizim buraya geldiğimiz yıllarda, çalışan sayısı çok fazla değildi. Yaklaşık 30 – 35 kişiydik. Benim ilk yaptığım iş aslında ön muhasebe, finans ve normal muhasebeydi. Maaş ödemeleri, firma ödemeleri, personelin bütün giderleri, hastaların bütün tahsilatları bunların hepsini biz yapıyorduk. Tabii ben buraya ilk başladığımda, “Sabah saat 09.00’da gelirim, akşam saat 18.00’da çıkarım.” diye düşünüyordum. Sabah 09.00’da geliyorsunuz ama akşam 18.00’da çıkamıyorsunuz. Yani saat 21.00 olur 22.00 olur 00.00 olur. Çalıştığımız yıllarda rahmetli Aysun Hoca’nın odası muhasebe biriminin yanındaydı. Çalıştığımız ortam ile Aysun Hoca’nın çalıştığı yer arasında üç metrekare bir mesafe vardı, o kadar yakındık. Çıkış saatlerimiz, 23.00, 00.00, sabaha karşı 02.00 olmaya başladı. O kadar çok çalışıyoruz ki neredeyse eve bile gidemiyoruz. Çünkü o dönemler bilgisayar programımız yok, her şey manuel tutuluyor. Böyle olunca da hesap kitap işleri çok önemli, en ufak bir hata bile yapmamanız gerekiyor. Aradan biraz zaman geçtikten sonra Tıp Data Bilgisayar Programını satın aldık. Program için İstanbul’dan biri geldi, programın yazılımını yaptı ve programı anlattı. Fakat biz hastaların taburcu işlemlerini yaparken ya da sistem üzerinden bunları tanımlarken bir bakıyoruz ki bilgisayar programı çökmüş. İstanbul’daki kişiye ulaşmaya çalışıyorduk ama telefonu açmıyordu. Hal böyle olunca hastalar bir tarafta bekliyor, biz de tekrar manuel olarak işlem alıyorduk. Tekrar o yetkili kişiye ulaştıktan sonra da iki, üç aylık veriler silinmiş oluyordu. Kasa hesapları için tekrar geriye dönüp tekrar sabahlara kadar çalışmak zorunda kalıyorduk. Böyle bir ortamdan bugünlere geldik biz.

4-Mesleğiniz ile ilgili bilgi verip, Güven Sağlık Grubunda unutamadığınız bir mesleki anınızı kısaca paylaşabilir misiniz?

Muhasebede olduğum için, firma ödemelerinde biraz gecikmeler olurdu ve firmalar ile bazı sorunlar yaşardık o dönemler. Çok sıkıntılar çektik. Ama sağ olsunlar hiçbirinin parası bizde kalmadı. Personel maaşları, ayın sonunda düzenli yatardı. Kimsenin hakkını yemedik. Herkesin ödemelerini zamanında yapmaya gayret ettik. Hiç unutmuyorum, bir firmaya ödeme yapmak için söz vermiştim. Firmanın yetkilisine “Yarın gel ödeme yapılacak.” dedim. O günde paramız yok. Benim çalıştığım yerin yanında da ufak bir soyunma kabini vardı. Ben de, o kişinin geldiğini görünce arkadaşlara, “Arkadaşlar ödeme yapamadık benim burada olmadığımı söyleyin.” deyip, soyunma kabininin içine girdim. Firma yetkilisi de, “Bana ödeme yapmadan buradan gitmeyeceğim ve Yaşar Bey’i bekleyeceğim.” dedi. Ben de soyunma kabini içerisindeyim tabii. Yaklaşık iki üç saat, küçük ve havasız o soyunma kabinin içinde bekledim. Sonra firma gitti. Ertesi gün ödemesini yaptık. Bu olay o an gelişen bir durumdu mesela.

5-Dr. Aysun Küçükel ve Dr. Ahmet Küçükel sizin için ne ifade ediyor?

Ahmet Hoca ve Aysun Hoca birbirlerine karşı çok duyarlıydılar. Aysun Hoca bir melekti. Ahmet Hoca’m da çok iyi bir insandı ama Aysun Hoca’ya nazaran biraz daha sert biriydi. Ahmet Hoca’m inşaat işlerini yapardı. Aysun Hoca’m hep araya girer personeli korurdu. “Ahmet şöyle yapma, kızma.” derdi. Bizim için “ana” rolündeydi, her zaman denge kurardı ve yıllarca o dengeyi korudu. Hepimiz bir aile gibiydik. Ailenin direği de Aysun Hoca idi. Bir patron gibi değil, bir anne şefkati ile yaklaşırdı. İletişimi o kadar güçlüdür ki moraliniz bozuksa size hemen “Neden moralin bozuk senin evladım?” diye sorardı. “Hocam annem hasta.” derdim, “Hemen anneni buraya getir.” derdi. Annenizi getirisiniz hastanede bütün tedavileri yapılırdı ya da evlenecek misiniz, ihtiyacınız mı var, hemen para verirdi. Beyaz eşya mı alınacak, alırdı. Aslında sadece muhasebenin beyni gibi görünen bana yahut bizim üst yönetimdeki insanlara değil; temizlik ekibinde çalışan, ameliyathane de çalışan herkese böyle dokundu yıllarca.

Aysun Hoca’nın bu hastanede çok emeği var. Hastanenin kahrını çok çekti. Herkesle dertleşir, konuşur, yardımcı olur ve kimsenin maaşını aksatmazdı. Kısacası bizim için bir “anne” gibiydi. Ben onunla yıllarca birebir çalıştım. Her ayın 5’inde personel maaşları ödenirdi. Beni arayıp, “Oğlum maaşlar için para var mı? diye sorardı. “Hocam paramız yok ama Allah büyük. Yarın bir yerden ödeme alma umudumuz var.” derdim. O da, “Oğlum bana da haber ver.” derdi. Elimizde hazır bir paramız olmadı her şeyi sıfırdan yaptık. Kendisi de, “Allah büyük” derdi ve bir gün sonra Allah tarafından o kurumdan, o para gelirdi. Ben 30 senedir burada çalışıyorum. Personelin maaşlarını aksattığımızı hiç görmedim. Yeri gelir kredi çeker, yeri gelir bir yerden bulur, personel maaşları mutlaka öderdik. Çünkü bizim için öncelik personeldi. Rahmetli Aysun Hoca’mın söylemi böyleydi. İki eli kanda da olsa personel maaşları ödenecek.

6- Dr. Aysun Küçükel ve Dr. Ahmet Küçükel ile olan bir anınızı kısaca anlatabilir misiniz?

Rahmetli Aysun Hoca ile çok anım oldu. Çünkü en eski personellerden biriyim. Hiç unutmuyorum, rahmetli Aysun Hoca’mın şöyle bir özelliği vardı. Hastaneyi her gün düzenli olarak dolaşır, herkese mutlaka selam verir ve herkesin halini hatırını sorardı. Herkesle dertleşir ve kimin ne iş yaptığını öğrenmeye çalışırdı. Bana gelip, “Oğlum sen ne iş yapıyorsun bana bir anlat.” der ve benim yanımda oturup, iki saat, üç saat, üç gün, beş gün, belki bir ay benim ne yaptığımı öğrenirdi. Çağrı merkezine gider, oradaki personelin ne iş yaptığını öğrenirdi. Bu arada da her tarafı da kontrol ederdi. Mesela bir yerde bir toz varsa dikkatini çekerdi. Bir yerde lamba fazla yanıyorsa “Hemen kapatın.” derdi. Bir gün dedim ki, “Hocam siz niye bu kadar çok çalışıyorsunuz, bu kadar çok çalışıp kendinizi yormayın.” Bana “Oğlum kaç tane insan buradan ekmek yiyor biliyor musun? O insanların geleceği çok önemli, onların aileleri, çocukları var.” dedi.

Aysun Hoca’mın, babamın kalp ameliyatı sürecindeki desteğini de hiç unutamam. Babamı ziyaret ettiği sırada, anne ve babama, “Öyle güzel evlat yetiştirmişsiniz ki, oğlunuzla gurur duyun.” demesiyle beni öyle onore etti ki… O duyguyu, ne paraya ne pula, hiçbir şeye değişmem. Aysun Hoca’nın, benim için söylediklerinden babam da çok etkilendi ve ağladı. Bu her baba ve evladının yaşayacağı bir olay değil, herkese nasip olmaz. Hastanenin sahibi, sizi övüyor ve sizinle gurur duyuyor.

7- Güven Hastanesi sizin için ne ifade ediyor?

Aysun Hoca ile birlikte çok çileler çektik. Firma ödemeleri, doktor ödemeleri… O kadar sıkıntılı günler geçirdik ki. Bizde, kasa hesapları günlük tutulurdu, bir de geçmişten gelen yekûn demir kasalar vardı. Bilgisayar bozulduğu veya sistem çöktüğü zaman, sabahlara kadar o kasa hesaplarını tuttururduk. Faturalandırma kısmında bilgisayar yokken SGK’ya yıl sonunda faturaları göndereceğimiz zaman temizlik ekibinden tutun da hemşirelere kadar bütün hastanedeki herkes, bize yardım ederdi. Manuel olarak tüm faturalarımızı doldurur, ayarlar, üst yazı icmalini yapar ve SGK’ya gönderirdik.

Güven Hastanesi, herkesin birbirine yardım etmeye çalıştığı bir kurum.

8-Güven Sağlık Grubunun başladığı nokta ile geldiği noktayı kıyasladığınız neler söyleyebilirsiniz?

Hiç unutmam, Meclisinden gelen milletvekillerinin faturalandırmasında biz, normal fiyatlarımız ile faturalandırırken dışarıdan gelen doktorlarımızın bazıları, normal fiyatın beş on katı fatura yazardı. Birini hiç unutmuyorum, bizim faturamız gayet normal ama dışarıdan gelen doktorun faturası, bizim faturamızın yirmi katı. Tabii bu faturalandırma kısmında Aysun Hocam da devreye girerdi, kontrol ederdi. Bir gün bana, “Oğlum bu fatura ne kadar?” diye sordu. Hocam, falanca doktor bu kadar yazmış, dedim. “Oğlum, arabayı hazırla, birlikte meclise gidiyoruz” dedi. Meclisteki bütün kurum hekimlerine haber verdim ve Aysun Hoca’nın toplantı yapacağını söyledim. Meclise gittik. Aysun Hoca, Meclisteki doktorlara şunu söyledi, “Siz kimin parasını kime dağıtıyorsunuz? Siz milletvekili bile olsa, Güven Hastanesi bile olsa, dışarıdan gelen doktor bile olsa istediğiniz kadar faturalandırıp onu ödeyemezsiniz. Buna mutlaka bir sınırlandırma getirmemiz lazım. Onun için ben size yol gösteriyorum. Bundan sonra gelen milletvekillerinin faturalandırma kısmında Tabipler Odasının iki katını yazacaksınız.” dedi. Türkiye Büyük Millet Meclisindeki özel hastanelerde milletvekillerinin faturalandırılmasındaki ilk kuralı yapan, faturalandırma anlaşmasını yapan kişi Rahmetli Aysun Küçükel’dir. Sadece Ankara için konuşmuyorum. Türkiye’nin her yerinde özel hastanelere giden milletvekillerinin faturalandırılma anlaşmasını Aysun Hoca yapmıştır. Eğer Aysun Hoca’m devreye girmeseydi daha çok art niyetli doktor, istediği fiyatı yazıp istediği rakamı alabilecekti. Rahmetli Aysun Hoca’m devleti ve insanları düşünen biri olarak bunu yaptı. Eğer yapmasaydı, Güven Hastanesi olarak faturalandırma kısmından çok paralar kazanabilirdik. İlk kurum anlaşmasını yapan kişi ve o kurum mevzuatını uygulatan kişi de Aysun Küçükel’dir. Personel maaşlarına yılda bir kez zam yapılırdı. Zam oranları çok iyiydi. Yüzde yüz zamlar yapılırdı. Ramazan Bayramı ve Kurban Bayramı’nda, yılbaşında hediyeler, ikramiyeler verilirdi. Çalışma şartlarımız çok iyiydi.

Personel maaşlarına zam yapılacağı bir gün, yapılacak zamlara baktığımda tüm personele zam yapıldığını yalnız bana yapılmadığını gördüm. Bu duruma çok üzüldüm. Birkaç gün kendi kendime, “Herkese zam yapılırken bana neden yapılmadı” diye sorguladım. Bir kusurum oldu, yanlış bir şey yaptım, desem öyle bir şey de olmadı. Aysun Hoca’mın davranışları da çok iyi. Sonrasında cesaretimi topladım ve “Hocam, herkese zam yaptınız bana zam yapmadınız. Bunun bir nedeni mi var, bir hata mı yaptım?” diye sordum. Bana dedi ki, “Oğlum üniversiteyi oku da gel.” “Hocam, üniversiteyi nasıl okuyayım çalışıyorum. Ticaret lisesi mezunuyum. Gece gündüz buradayım. “ diye cevap vermem üzerine, “Üniversiteyi bitir, yanıma öyle gel.” dedi ve zam yapmadı. Benim okumamı istedi Aysun Hoca’m. Aradan yıllar geçti, üç tane çocuğum var, üçü de okuyor. Ama ben, üniversiteyi okudum mu, okumadım. 30 yıl geçmiş, şimdi anlayabiliyorum Aysun Hoca’yı. Okusaydım çok daha iyi yerlerde olabilirdim. Aysun Hoca ileriyi gören biriydi. Bendeki o ışığı da görmüş. Aslında bana, onu da söylüyor. “Paradan önce, sen okulu bir bitir. Zaten para arkasından gelecek.” diyor. Bana zam yapmamasının sebebi, sözlerinin asıl anlamı bu aslında. Ama biz bunu anlayamadık. Yani, o kadar ileri görüşlü biriydi. Ben oradaki mesajı sonralarda fark ettim. Sonraki dönemlerde zam yaptı ama o uyarı çok önemliydi. Hala da unutmam. Ben okumadım ama üç evladım da çok iyi yerlerde. Nasıl oldu bunlar? Aysun Hoca’m sayesinde. Şimdi, keşke okusaydım, diye kafamı taşlara vuruyorum. Tabii o zamanki şartlar ve durum farklıydı. Aysun Hoca’m, benim daha iyi olmamı istiyordu.

Temizlik ekibinden bir arkadaş, istifa etmek istedi. Aysun Hoca, kıza, “Sen neden istifa ediyorsun” diye sordu. Kız da, “Hocam ben geçinemiyorum, maaşım biraz düşük, diğer arkadaşlar ile benim aramda cüzi rakam var.” dedi. Sonrasında, hemen beni çağırdı ve “Arkadaşın maaşını düzeltin. Bu kız burada çalışacak.” dedi. Temizlik ekibinde çalışmış, buranın genel müdürü olmuş onun için fark etmiyordu. Herkese aynı gözle bakıyordu, dokunuyordu. Temizlik ekibindeki birini gönderip, yerine başka birini de alabilirdi. Ama Aysun Hoca, onun gönderilmesini istemiyordu. Onun kıymetini de, benim kıymetimi de, doktorun kıymetini de biliyordu. Herkese dokunuyordu. Rahmetli Aysun Hoca’mın o kadar anaç bir tavrı vardı ki… Hiç unutamıyorum, bir gün yanımdan geçti kendisine baktım o da bana baktı ama hiç selam vermedi. Çok şaşırdım. Neden Aysun Hoca’m bana selam vermedi, diye bir hafta kadar kendime gelemedim. Sonradan öğrendim ki, hastalığından dolayı öyleymiş. Benlik veya hastanedeki arkadaşlar ile ilgili bir durum değilmiş. 17 yıl birlikte çalıştık kendisiyle.