"Zuhal Tez Röportajı" sayfasının sürümleri arasındaki fark

Güven Tarihçe sitesinden
Gezinti kısmına atla Arama kısmına atla
("''ZUHAL TEZ - TARİH: 14 MART 2020'' O kadar hoş, o kadar zarif, yürüyüşüyle, duruşuyla konuşma şekliyle sizi sarıp sarmalayan biriydi. Onun yüzü..." içeriğiyle yeni sayfa oluşturdu)
 
1. satır: 1. satır:
 +
[[Dosya:Personel zuhal tez 1.jpg|400px|küçükresim|sağ|Zuhal Tez 1]]
 +
 +
[[Dosya:Personel zuhal Tez 2.jpg|400px|küçükresim|sağ|Zuhal Tez 2]]
 +
 
''ZUHAL TEZ - TARİH: 14 MART 2020''
 
''ZUHAL TEZ - TARİH: 14 MART 2020''
  

09.46, 9 Aralık 2020 tarihindeki hâli

Zuhal Tez 1
Zuhal Tez 2

ZUHAL TEZ - TARİH: 14 MART 2020

O kadar hoş, o kadar zarif, yürüyüşüyle, duruşuyla konuşma şekliyle sizi sarıp sarmalayan biriydi. Onun yüzüne baktığınızda huzur bulabileceğiniz bir insandı. Tabii ki kızdığı çok şey vardı mesela en büyük şeyi israftır. Gerçekten çok mücadelelerle kurulmuş bir yer Güven Hastanesi. Aysun Hoca oturup yırtık çorabını dikmiş biridir. Bu atılmaz, kaçtıysa dikin ve giyin nasihatlerini de verebilen bir insan. Onun için bir yönünüz onu anne olarak görür. Mesela ben onun yüzüne baktığım zaman annemi görmüş gibi olurdum. O huzuru veriyordu bize ama iş konusunda disiplini ayrıydı, yönlendirmesi ayrıydı. Benim onda en çok takdir ettiğim yön, o lafını hiç unutmam. “hemşireler hastanenin ev sahibidir. Burası sizin eviniz anahtarı hemşirenin cebindedir” derdi. Bu sözünden düşünün ne kadar çok mesleğe önem verdiğini. Çok yoğun çalışırdık. Günlük 40-45 vaka olurdu. Yaptığımız yatağın yetmediği, normal hastalarımızı yatıracağımız yatağımızın olmadığı zamanlar olurdu ve biz hep birlikte yatak yapmaya girerdik. Ben süpervizörüm Aysun Hoca buranın kurucusu ve yöneticisi diye bir anlayışımız yoktu. Hasta hizmetlerinin elinde bir bez olurdu. Birimiz temizler, birimiz yatak yapardık. Bir gün mesai bitimi gidiyordu. Aşağıda lobide hasta hizmetleri birimi ile konuşuyorduk. Anjiyo sayılarımız çok fazla, yarın ki vaka sayısı çok fazla, hastayı nasıl yatıracağız, acilden çok yatış olursa ona da hayır diyemeyeceğiz diye konuşurken aşağı iniyordu. Çok hafif topuklu ayakkabı giyer, mutlaka üzerinde bir ceketi olurdu. Saçları kısa ve bakımlı olurdu çantası ile yürüyüşü bile size huzur verirdi. Biz konuşurken hayırdır evladım, niye böyle telaşlısınız dedi. Herkes sorunlardan bahsetti. Hep öyle dersiniz evladım ama her seferinde yatıracak yer bulursunuz. Siz ev sahibi değil misiniz, insan misafirine yerim yok der mi? Dedi. Bakın ben odam var yukarıda orayı da kullanabilirsiniz. Neden bu kadar dert ediyorsunuz yerimiz yok diyorsunuz. Siz şimdi böyle diyorsunuz sonra halledersiniz dedi. Sakince ayak sesleriyle tık tık yürüdü ve gitti. İnsanın çok hoşuna gidiyor. Çalışansınız doğru fakat sen yaparsın, siz bunun altından kalkarsınız ifadesi çok rahatlatırdı bizi. Genelde odasından çıkardı. Her zamanki zarif yürüyüşü ve ayak sesleri ile derdik ki Aysun Hoca geliyor, yine görebileceğiz diye sevinirdik. Çıkış saatinde uygunsak ve bir yoğunluğumuz yoksa Aysun Hoca’nın gidişini görmek çok hoşumuza giderdi. Bir gün gene yer yok koşturuyoruz. B Blok’ta yer vardı. Beni aradı ve yanına çağırdı. Yanına gittiğim zaman, odaya bir sedye çektirmiş yatağı hazırlamış, çarşafı, nevresimi sermiş. Hadi bakalım getir bir hasta da buraya alalım ben odayı kullanmasam da olur dedi. Ben bir süre baka kaldım. Aslında her şeyin farkında sizi çok ürkütmeden, rahatsız etmeden bakın ben buradayım. Ben her şeyin farkındayım demesini o kadar güzel lanse ederdi ki biz ondan yöneticimiz diye korkmazdık ve bilirdik ki bir şekilde o bizim arkamızda ve bizi destekliyor derdik. Bir gölge gibi eli hep üzerimizdeydi. Hiçbir zaman iş yerine geliyoruz diye düşünmezdi. Daha küçük bir gruptuk. Tabii şimdi sayılar çok arttı. Burası bizim evimiz, biz ev sahibiyiz. Misafirlerimiz ile birlikteyiz. Öyle bir kültür aşıladı ki bize ben hemşireyim, bu benim işim değil düşüncesinde olmazdık. Bir sıkıntı olduysa, hasta hizmetlerinin sorunu olabilir ama birlikte yapar çözüm bulurduk.

İşe ilk başladığınızda yöneticilerle tanıştırılıyordunuz. Aysun Hoca ile seni tanıştıracağız dediler. Nasıl ürktüm, karşıma nasıl biri çıkacak bilemiyorum. Nasıl davranmam gerekiyor bilemiyordum ama Hemşirelik Hizmetleri Sorumlusu Emel Hanım ile kapısını çaldık yanına gittik. Beni bir süzdü. “Emin misin yavrum” diye sordu. Ne cevap vermen gerekir diye bir süre düşündüm. Evet Hocam eminim dedim. “Çok da naifsin, çok narin duruyorsun ama burası ateşten bir gömlektir. Onun için böyle söyledim ama senin gözlerinin içindeki gülümsemeyi çok sevdim. Seninle çok güzel çalışacağız” dedi. Üzerimden büyük bir yük kalktı ve öyle başladık. Buradan ayrılalı 4 yıl oldu halen ‘iyi ki’ diyorum. İyi ki yolum bir yerde Güven Hastanesi’nden geçmiş. Az da olsa kendisini tanımışım. Çok farklı bir insandır. İlmek ilmek görerek bugünlere gelmiş. Hiç kolay olmamış. Malzeme konusunda, iş disiplinin de çok hassastı. Bizimle sohbetleri hep bize ev sahibi olduğumuzu hatırlatmak üzerineydi. Bizlere tasarrufu aşıladı. Kapıdan içeri geldiğimde evime geldim derdim. Güven Hastanesi’nin çok garip bir havası vardır. Herkes birbirini tanırdı. Yılbaşı etkinliklerimiz olurdu. Etkinlik esnasında Aysun Hoca o yıl içerisinde evlenen, çocuk sahibi olan kim varsa önceden listelenip verilirdi kendisi de hediyeleri takdim ederdi. Bayramlarda küçük de olsa hediye verirdi. Kaç kişi de vardır bilmiyorum ama ben Güven Hastanesi amblemli kolye var halen de saklarım. İnce düşünülmüş minik dokunuşlar yapardı. Size kendinizi özel hissettirirdi. Yıllar oldu ama onun beyaz bluzlu haliyle yürüyüşü hiç gözümün önünden gitmez. Gerçekten onunla ilgili söyleyebileceğim kötü bir şey yok. Bize güzelliği öğretmiş.

Bencil olmamayı ondan öğrendim. Bir aile olmayı, ben değil, biz olmayı öğrendim. Emeğin kıymetini öğrendim. Burası zorluklarla bu hale gelmiş. Aşklında hem çok iyi bir yönetici olabilirsiniz ama çalışanınızı saran biri de olabilirsiniz. Belki de insan olabilmenin en önemli ögesi olan iç dünyanın güzelliğini bizlere öğretti. Aysun Hoca Güven Hastanesi için, hatta insanlık için çok erken bir kayıp.

Hastalık tanısı konduğu zaman yaşam ışığımız gitmiş gibi hissettik. Bir süre kimse bu şoku atlatamadı. Bir süre gidişini kabullenemedik. İyi ki hem anne, hem yönetici olan Aysun Hoca ile yolum kesişmiş. Keşke onun sahip olduğu özelliklerin yarısına sahip olsak. Boşluğu çok fark edildi. Özleniyor. Evet, bu Dünya’dan bir Aysun Hoca geçti ve ne mutlu bize iyi ki onu tanımışım.

Ahmet Hoca çok heybetli biriydi. Yönetici bazında onunla da çok bağlantımız vardı. Her akşam arardı. Acil servisi sorardı. Elini omzumuza atardı. Vizite yapardı. Ne zaman geleceği belli olmazdı. O biraz daha erkek olmanın verdiği otorite vardı. Aysun Hanım bir anne gerçekten. Bir taraftan da başımızı omuzuna yaslayabileceğimizi bilirdik.

Ne mutlu Nüket Hanım ve Banu Hanım’a böyle güzel anne ve babaya sahip olmuşlar.