"Prof.Dr.Murat Kurtoğlu Röportajı" sayfasının sürümleri arasındaki fark
1. satır: | 1. satır: | ||
[[Dosya:MURAT KURTOĞLU - 5679(1102).jpg|100px|küçükresim|sol|Prof.Dr.Murat Kurtoğlu]] | [[Dosya:MURAT KURTOĞLU - 5679(1102).jpg|100px|küçükresim|sol|Prof.Dr.Murat Kurtoğlu]] | ||
− | Prof.Dr.Murat Kurtoğlu-Doktor | + | [[Prof.Dr.Murat Kurtoğlu]]-Doktor |
'''“Güven Hastanesi, benim evim.”''' | '''“Güven Hastanesi, benim evim.”''' |
07.32, 4 Kasım 2022 itibarı ile sayfanın şu anki hâli
Prof.Dr.Murat Kurtoğlu-Doktor
“Güven Hastanesi, benim evim.”
Hayatı sürdürülebilir kılan, zifiri karanlıkta bile ufacık bir pencereden ışığı vuran yaşama arzusu… Umut etmek… Murat Kurtoğlu ise gökyüzüne bir kez daha bakmak isteyenlerin, hastane koridorlarında bir dakikayı bir asır gibi hissedenlerin umudu… Kalp Damar Cerrahisindeki başarılarıyla adından söz ettiren Prof. Dr. Murat Kurtoğlu’ndan; gülümseten ve hüzünlendiren anılarına ev sahipliği yapan Güven’i dinledik.
1-Kendinizi tanıtabilir misiniz?
Ben, Prof. Dr. Murat Kurtoğlu. 1966 yılında Elbistan’da doğdum. Yetiştirme yurdu, yatılı okullar falan derken 1983 yılında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesine girdim.1989 yılında mezun oldum. Mezun olduktan sonra 2 ay Arhavi’de mecburi hizmet yaptım. Sonrasında TUS’a girdim ve Yüksek İhtisas’ta Kalp Cerrahisini kazandım. Yüksek İhtisas’ta 6 yıl kadar çalıştıktan sonra uzman oldum.
2-Güven Sağlık Grubunda çalışmaya ne zaman ve nasıl başladınız?
Güven Hastanesinde çalışmaya 1993 yılında yarı zamanlı olarak başladım. 1996 yılından bu yana ise Güven Hastanesinde tam zamanlı çalışmaktayım. Aysun Hoca ve Ahmet Hoca, Güven Hastanesinde kalp cerrahisi yapılması için Türkiye’de kalp cerrahisinin kurucusu ve duayenlerinden Kemal Bayazıt ve Oğuz Taşdemir ile birlikte karar alıyorlar ve bir protokol oluşturuyorlar. Anlaşma yapıldıktan sonra 1993 yılının Aralık ayında, Güven Hastanesinde kalp ameliyatları yapmaya başladık. Bu Türkiye’deki özel hastaneler içerisinde bir ilktir. Başka hiçbir özel hastanede yapılmıyordu.
Benim Güven Hastanesine başlamam ise şöyle gerçekleşti. Burada kalp ameliyatı yapmaya başlama kararı alındığı zaman, hocaların yanında çalışacak genç insanlara ihtiyaç oluştu. Ben de o sırada Yüksek İhtisas’tan uzmanlığımı almak üzereydim. Hocalarım, bana teklif ettiler, “Bizimle beraber burada çalışır mısın?” dediler. Haldun Abi de vardı. (Haldun Karagöz) Hayatımda hiç düşünmediğim bir şeydi aslında. Fakat kendi patronlarıma çok güveniyordum; Ahmet ve Aysun Hoca da çok ayrı, çok iyi insanlardı. Teklifi kabul ettim. 1996 yılında da devletten ayrılıp tam zamanlı olarak Güven Hastanesinde çalışmaya başladım. Burada çalışırken mecburi hizmetim için her gün, sabah Kütahya’ya gidip öğleden sonra geri dönüp burada ameliyatlara giriyordum. Bu şekilde başladım. Herkes birbirinden çok memnundu. Çok güzel işler yaptık. Tabii, benimle birlikte başlayan arkadaşlar ayrıldı, yeni arkadaşlar geldi. Oğuz Abi gitti, sonrasında Kemal Bey bıraktı. Haldun Abi ile birlikte kaldık. 2012’de Haldun Abi gitti ama ben hala buradayım.
3-Mesleğiniz ile ilgili bilgi verip, Güven Sağlık Grubunda çalıştığınız dönemde dünyada ilk defa yapılan “Uyanık Hastada Açık Kalp Ameliyatı” hakkında bilgi verebilir misiniz?
Dünyada uyanık hastaya yapılan ilk açık kalp ameliyatı çok sıra dışı ve dünyada çok ses getiren bir işlemdi. Çok değişik bir vizyonla ortaya çıktı. Stent ile bypass arasında hep bir rekabet vardır. Ama bana göre bypassın sonuçları stentten bir tık daha öndedir. Bilimsel olarak da öyle. Uyanık hastada bypass fikri, bu rekabeti bitirmek için tasarlandı aslında. Çünkü hasta geliyor stent oluyor ve bir gece hastanede yatıyor, ertesi gün hiçbir şey olmamış gibi kalkıp gidiyor. Uyanık hastada açık kalp ameliyatında ise hastayı uyutmadan çok küçük 4 santimlik kesiler ile meme damarını çıkarıp kalpteki önemli koroner damara bypass yapılıyordu. Tabii bu işlemi hastayı uyutmadan yapıyoruz. Hastayı uyutup kalp akciğer makinesine bağladığınız zaman, bütün sistemler etkileniyor. Dolayısıyla hasta uyutulduğunda, hasta çok büyük bir travmaya maruz kalıyor. Bu nedenle hastayı iki günde taburcu edip hemen evine gönderme şansınız yok. Uyanık hastada bypass bu yüzden önemlidir. Hasta uyutulmadığı için ameliyat sonrasında hasta, hayata çok daha kolay adapte olur.
Göğüs içerisindeki atardamarı hastanın kalbine bypass ile yaptığınız zaman o damar 20 yılda bile hiç tıkanmıyor. Ameliyatı yaptıktan sonra hasta kalple ilgili her şeyini unutuyor. Bir daha kalple ilgili hastaneye gitmek durumunda kalmıyor. Ama stent takıldığında durum öyle olmuyor. Çünkü stentlerin belli bir ömrü vardır. Günün birinde tıkanıyor. Dolayısıyla uyanık hastada bypass ameliyatının iki tane önemli özelliği var. Bir tanesi, çok önemli olan göğüs içerisindeki atardamarın avantajını hastalara sunmak. İkincisi ise hastayı günlerce hastanede yatırmadan, çok küçük kesiler ile ameliyatı yapıp bir gün veya iki sonra hastayı evine göndermek. Ayrıca normal göğüs kemiğini tamamıyla açmadığınız için hasta, istediği her hareketi yapabilir. Saçını tarayabilir, duşunu alabilir… Fakat göğüs kemiği açılınca bunları yapamıyorsunuz. Belli bir süre çok dikkat edilmesi gerekiyor. Uyanık hastada açık kalp ameliyatını ilk defa gerçekleştirip uluslararası arenada yayınladığımız zaman çok dikkat çekti. Japonya’dan, Almanya’dan, İsrail’den, Malezya’dan yani yurt dışından çok insan geldi. Şu an ise bu yöntemi çok sık kullanmıyoruz. Çünkü artık, hastalar çok damar hastalığı ile geliyor. Mesela, eskiden bir damar ya da iki damar hastalığı olurdu. Bir de stent yapılma hızı, sayısı bu kadar fazla değildi. Bugün, Türkiye’nin her yerinde, kasabalarında bile stent yapan hastaneler, doktorlar var. Ameliyatlar da yapılıyor o ayrı ama herkes stent yapıyor. Dolayısıyla tek damar, iki damar hastalığı olan bir koroner hastasını bulamıyorsunuz artık. Gelen hastaların, hemen tamamı çok damar hastası. Nereden baksanız beş altı damara bypass yapıyoruz. O yüzden bu işleri yapmak biraz komplike. İmkansız demiyorum ama çok zorlu ve komplike bir şey.
Ayrıca biz burada küçük kesilerle kalp ameliyatları yaptık. Türkiye’de hiç kimse yapmıyordu. Dünyadaki bütün ilerlemelerle aynı anda çok güzel şeyler yaptık. Örneğin, kadınlarda bikini insizyonu yapıyoruz. Bu yöntem, her iki memenin alt tarafında bir çizgi şeklinde yapılıyor ve sadece ortada birleşiyor. Hasta, tatile gittiğinde mayosunu, bikinisini giydiğinde bu insizyon hiç gözükmez. Çünkü memenin altında kalıyor. Bikini insizyonu estetik açıdan çok önemlidir.
Aort ameliyatlarını yaklaşık 3 santim açarak yapıyoruz. Bu cerrahi müdahaleleri binlerce hastaya yaptık. Güven’deki hasta sayımız neredeyse 40 bini bulmuştur. Çok yüksek rakamlar. Haftanın altı günü, günde sekiz tane ameliyat yapıyorduk. Ayda 200’ün üstünde ameliyat yapıyorduk. Düşünsenize… Birçok hastaneden hemen hemen çok iyi pozisyondayız. Şu an; genel durumu çok kötü, kalbi çok hasar görmüş hastaları ameliyat yapıyoruz. Tabii, o zamanlar çok güzeldi. Biz ameliyatlar yapardık. Aysun Hanımlar hamsili pilavlar gönderirdi.
Ayrıca, Türkiye’de ilk defa konjenital anomaliyi çocukları kesmeden endoskopik aletlerle göğüs boşluklarında girerek gerçekleştirdik. Türkiye’de o zaman böyle bir şey yapılmıyordu.
4-Güven Sağlık Grubunda çalıştığınız süre boyunca hangi görevlerde bulundunuz?
Ben buraya geldiğimde 25-26 yaşımdaydım, çocuktum. Hem mesleki anlamda hem de karakter olarak çocuktum. Ben bu hastaneyi çok seviyorum. Çünkü ben, bütün gelişimimi burada tamamladım. Hem mesleki olarak hem duygusal hem de kişilik olarak gelişimimi burada tamamladığımı, düşünüyorum. Başladığımda asistandım, uzman oldum ve burada temelli çalışmaya başladım. Doçentliğimi burada tamamladım, burada profesör oldum.
5-Dr. Aysun Küçükel ve Dr. Ahmet Küçükel ile olan bir anınızı kısaca anlatabilir misiniz?
Çok asabi bir adamdım. Değişimimde Aysun Hanım’ın çok katkısı vardır. Kişilik olarak gelişimimde çok büyük katkısı vardır. O çok sıra dışı bir insandı. Ahmet Hoca da öyle.
Aysun Hanım, bir dönem benden hem nefret etti ama çok da sevdi. Hep çok sevdi. Onunla o kadar çok anılarımız var ki… Ben, bir gün B Blok’taki yoğun bakımda desktte oturuyordum. Telefon çaldı. Telefonu açtım, karşıdaki, “Kimsin?” dedi. Ben Aysun Hanım olduğunu biliyordum. Ben de “Efendim, telefonda ‘kimsin’ denmez. Önce siz kendinizi tanıtın, sonra da ben kendimi tanıtayım.” dedim. Bunun üzerine, telefonu suratıma kapadı. Ertesi gün, santraldeki arkadaş, “Aysun Hoca sizi odasına çağırıyor.” dedi. Giriş tarafta küçük bir odası vardı. Yanına gittim. “Lütfen, gel buyur.” dedi. Oturdum, “Ben düşündüm. Sen haklısın. Ben hatalıyım. Tabii ki de önce kendimi tanıtmam gerekirdi.” dedi. “Ya hocam, ben sizi çok seviyorum.” dedim. Tam, fevri olduğum zamanlar. Bir de bu hastanenin çalışanı değilim. Bizim patronların şirketinin çalışanıyım. Bir de onun özgüveni ve rahatlığı var tabii. Koskoca kadın “Sen haklısın, özür diliyorum senden.” dedi. Ben yerimden kalktım, “Elinizi öpebilir miyim?” dedim. “Al, öp” dedi. Sonra o da benim yanaklarımdan öptü. Çay içip muhabbet ettik. Aysun Hanım’la ilişkimiz çok farklıydı, çok sıra dışıydı. Mesela bir gün acile bir hasta geldi. Dışarıdan bir genel cerrah geliyordu, o gece de nöbetçisi yokmuş. Ben de bizim bölümün nöbetçisiyim. Yani hastanenin nöbetçisi değilim. Aysun Hanım, “Hemen söyleyin, gitsin baksın.” demiş. Ben de o kadar fevriyim ki… “Baksın değil. Bakabilir mi, derse bakarım.” dedim. Ondan sonra, yanıma sinirle geldi, “Bakacaksın!” diye bağırdı. Ameliyathanenin girişinde mermer vardı, mermeri yumrukladı. Ondan sonra, tabii ben hastaya gittim baktım. Benim derdim, sırf muhalefet olmak. Aysun Hanım, üzülecekmiş, sinirlenecekmiş hiç umurumda değildi. Sonra gittim yine özür diledim. Barıştık, çay içip, muhabbet ettik.
B Blok’taki ameliyathanenin penceresinden Paris Caddesi gözüküyordu. Bir gün ameliyathanede, pencere kenarına pamukları koyup üzerine alkol döktük. Ateşi yaktık, çatala sucukları geçirdik. Ameliyathanenin içinde sucuk pişiriyoruz. Sucuğun yağları damlıyor, damladıkça ateş harlanıyor, tabii ameliyathanenin dinlenme kısmının olduğu yer duman altı oldu. Bir anda Aysun Hoca kapıyı açtı, yanında da iki tane yabancı adam var. Muhtemelen Almanya’dan arkadaşlarıydı ya da elçilikten birileriydi bilemiyorum ama adamlara hastaneyi gezdiriyordu. Ameliyathanede ortalık toz duman, sucuklar cızır cızır pişiyor, Somon ekmeklerinin arası açılmış… Bizi o halde görünce Aysun Hanım’ın gözleri fal taşı gibi oldu. “Ya size inanamıyorum, inanamıyorum!” dedi. Haldun Hoca, ateşin başında duruyordu. Ekmeğin arasına sucuğu koydu ve Aysun Hoca’nın eline tutuşturdu. Aysun Hoca çok sinirlendi. Ameliyathaneden çıktı, gitti ama sucuk ekmeği de aldı. Çok inanılmaz bir insandı. Anne gibiydi.
Ahmet Hoca ile de bir anım var. Ahmet Hoca, hastane gömleğinin giyilmesini çok istiyordu. Bu konuda çok sertti. Her sabah, hastane gömleğini giyer, hastanedeki bütün hastalara vizit yapardı. O hasta, bu hasta değil, tüm hastalara vizit yapardı. Herkesi dolaşır, hal hatır sorardı. Beyaz önlüğe çok takıntılıydı. Şelale Kafe’nin en köşesinde bir masası vardır. Hep orada otururdu. Temmuz sıcağı olsa bile beyaz önlüğü hep üzerindeydi ve beyaz önlüğün giyilmesini çok istiyordu. Hatta giymeyenlere de zaman zaman çıkışırdı, “Burası hastane niye giymiyorsun?” gibi birtakım serzenişlerde bulunurdu. Ben de öğle arası ameliyattan çıktım, biraz hava almak için Şelale’ye gittim ama üzerimde yeşil doktor takımı var, beyaz önlük yok. Çıktım Şelale’ye karşımda Ahmet Hoca, bana bakıyor. Göz göze geldik. Herkesin de üzerinde beyaz gömlek var, bir tek ben de yok. “Gel bakayım Muratcığım, otur.” dedi. İki çay söyledi bize. Ben o arada düşünüyorum, “Tamam, ben burada çalışıyorum ama buranın elemanı değilim, ne olacak en kötü başka yerde çalışırım.” diyorum kendi kendime. “Nasılsın Muratcığım.” dedi, “İyim hocam” dedim. Çay içtik ama bana hiçbir şey söylemiyor Ahmet Hoca. Ben huzursuzlanıyorum, “Benim ameliyata gitmem lazım hocam.” dedim. “Peki çocuğum.” dedi. Ayağa kalktık, elini omzuma koydu, “Yalnız, üşütmeyesin. Gömleğin yok ya.” dedi. Ahmet Hoca sadece bunu söyledi. Normalde, önlük giyilmemesine hiç tahammülü yoktur, giymeyenlere çok kızar.
6-Dr. Aysun Küçükel ve Dr. Ahmet Küçükel sizin için ne ifade ediyor?
Aysun Hoca, benim için bir “anne” gibi. Kişilik ve karakterimin olgunlaşmasında çok emeği olan bir kadındır. Benim için özel bir kadındır. Beyin ameliyatı olup geldiği dönem çok sıkıntılar yaşadı. Kimseyi tanımıyordu işin açıkçası. Sonra bir gün, Aysun Hoca’yı Şelale Kafe’ye çıkarmışlar. Biz de yanına gidiyoruz, Aysun Hoca’nın elini tutuyorlar, seviyorlar falan. Beni tanıdı, “Murat” dedi. İnanabiliyor musunuz? Bu olay benim için çok sıra dışı bir şeydi. Banu da çok şaşırmıştı, “Annem seni tanıdı.” dedi. Kimseyi tanımıyordu çünkü. Aysun Hoca gerçekten çok farklıydı. Gerçekten çok sıra dışı bir insandı. Çok iyi bir yöneticiydi ayrıca. Kimseyi kırmazdı, herkesi çok severdi. Paylaşımcıydı, insan ayrımı asla yapmazdı. Hekimlere nasıl davranıyorsa, temizlik görevini yapan insanlara da aynı davranırdı. Personel ayrımı asla yapmazdı. Herkesin her şeyini sorardı, elinden ne geliyorsa yardım etmek için çabalardı. Özel bir kadındı.
Ahmet Hoca da çok disiplinli, kuralcı, çok karizmatik ve çok etkileyici bir insandı. Bazen birisi bir yere girdiği zaman hiçbir şey yapmaz ama oranın havası değişir, bir güç gelir, farklı bir şey hissedersin ya işte Ahmet Hoca da öyle bir güç vardı. Çok etkileyici ve karizmatik bir adamdı. Bir de çok iyi bir insandı. Hastaları çok severdi Ahmet Hoca’yı. Hastalarıyla çok ilgilenirdi. Çok iyi bir insandı.
7-GSG’de unutamadığınız bir mesleki anınızı kısaca paylaşabilir misiniz?
Aslında çok klişe bir hikaye, bir çok hekimin buna benzer anısı vardır ama sanki benimki biraz daha farklı. Yoğun bakımın izolasyon bölümünde yatan bir hasta vardı. Adam, aylarca içeride yattı. Artık toparlaması imkansız hale geldi. Neredeyse gün sayıyordu. Bir gün nöbetçiyim, ”Nasılsın” falan diyorum, pansuman yapıyorum. Adam, “Ya, canım çok paça istiyor.” dedi, “Peki” dedim. O zamanlar da hastanede bir nöbetçi oluyor ve yüzlerce hasta var. Ben işimi bitirip hemen taksi çağırttım. Yeşiller ile atladım paçacıya gittim. Ustaya ayak, paça ne varsa koydurttum. Sonra taksiyle geri geldim. Çorbaya, limonları sıktım baharatlarını döktüm, ekmeği batırdım, yedirdim adama. Adam çok konuşamıyor ama çok mutlu olduğunu anlıyorum. Tabii her taraf sarımsak, paça falan koktu ama ben takılmam hiç öyle şeylere. Ve adam ertesi gün öldü… Bu unutamadığım hikayelerden birisidir.
Daha hüzünlü bir hikayem daha var. Yine aynı izolasyon odasında bir kadın yatıyordu. Kadının beyin ölümü gerçekleşti ama daha önceden takılmış kalp pili var. Aslında kalbi atmıyor kadının. Ama kalp pili uyarı verdiği için monitörde EKG çizgisi gibi şeyler çıkıyor. Yani kalbi atıyormuş gibi gözüküyor. Düz çizen bir EKG çekip ölüm dosyasına koymak lazım. Hemşireler bir türlü onu çekemiyor. Ama kadının karotisi atmıyor, kalbi çalışmıyor, beyin ölümü gerçekleşmiş çoktan. Pili kapatma şansımız da yok. Normalde onun kapatılabileceği cihaz var ama o cihaz bizde yok. Ben, şuradan iki santim keseyim, burayı açayım, pilin kablosunu çekeyim, diye düşündüm. Kesiyi attım ve kabloyu makasla kestim ve kadının gözünden bir damla yaş geldi. Çok duygusal bir andı. Tüm hemşireler ağladı, benim gözlerim doldu. Benim için çok hüzünlü bir anıdır bu.
8-Güven Hastanesi sizin için ne ifade ediyor?
Güven Hastanesi, benim evim. Önüme çok ciddi fırsatlar çıkmasına rağmen hiçbir zaman buradan gidemedim. Bazen çok kızdım. Hastaneye kızdım, kendime kızdım, “Ne işin var burada. Artık git, yeter” diye. Ben bir vefa borcumun olduğunu da düşünmüyorum. Çünkü 30 yıla yakındır çalışıyorum burada. Ben, buranın bir kapının kolu, ameliyathanedeki bir lamba gibi görüyorum kendimi. Kapının kolunu değiştirebilirsin, lambayı değiştirebilirsin ama beni değiştiremezsin. Ben neysem oyum. Ben, bu hastane için böyleyim ama bu hastanede benim için böyle. Birlikte yol aldık. Ben Murat Kurtoğlu olurken burada Güven Hastanesi oldu. Ben bu hastane için çok çalıştım. “Hastane” demek yanlış, “Hastanemiz” demeliyim. Hastanemiz için çok çalıştım. Hiçbir zaman paramı alıyorum, çalışıyorum diye düşünmedim. Koridorda yürürken lüzumsuz bir ışık varsa söndürürüm. Akan musluk varsa kapatırım. Buranın daha iyi olması için herkesin özverili, dürüst ve ahlaklı olması lazım. Umursamak lazım. Burası benim için çok özel.
Aysun Hoca zamanında, ben bir çalışma yapmak istiyordum. Kullanacağım kitler de çok pahalıydı ve bu hastanede çalışılmıyordu onlar. Bizim laboratuvarımızda öyle imkanlar yoktu. Çok ciddi paralardı. Ben, bu durumu Aysun Hoca’ya söyledim. Böyle bir araştırma yapmak istiyorum ama bu kitler çok pahalı, dedim. “Neymiş onlar? Ver ben bi bakayım.” dedi. Ertesi gün o kitlerin hepsi koli koli geldi. Bunu, hiçbir özel hastane sahibi yapmaz. Özel hastanede çalışıyorsun, burada para kazanmak çok önemli. Tabii ki hastaları tedavi etmek, sağlıklarına kavuşturmak çok kıymetli değerler ama buranın yürümesi büyümesi için para kazanmak da çok önemli. Banu da Nüket de ne istediysek yaptılar. Bunu idare edin veya en kaliteli dikişi kullanıyoruz biraz daha düşüğünü kullanın, demediler. Birçok özel hastanede böyle şeyler yoktur. Bu hastanenin en büyük özelliklerinden biridir bu. Ben kendi bölümüm adına konuşuyorum. O yüzden burası benim için çok özel bir yer. Artık bırakırsam burada bırakırım. Ama bırakmayı düşünmüyorum. Ben evleneceğim gün, arkadaşlarım da nikaha gelebilsinler diye öğlen ikiye kadar ameliyata girdim, işleri hızlandırmak için. Çocuğum doğduğunda, eşimin ve bebeğimin yanında ben kalırım, diye herkesi yolladım. Gece ameliyat çıktı. Onları öyle bırakıp ameliyata girdim. Benim için bu hastane o işte. Anlatabiliyor muyum? Ben yıllarca üç apartman ileride oturdum. Buraya geceleri pijamayla geliyordum. Anlatabiliyor muyum demek istediğimi?
9-Güven Sağlık Grubunun başladığı nokta ile geldiği noktayı kıyasladığınız neler söyleyebilirsiniz?
Hiçbir şeyin gerisinde kalmadık. Her gelişmeyi çok iyi takip ettik. Teknolojiyi çok iyi takip ettik, çok ilerledik. Bana göre aslında en önemli fark şu oldu. Bizim vizyonumuz biraz daha farklılaştı. Eskiden daha lokal bir hastaneyken, şimdi daha geniş kitlelere hitap ediyoruz. Sadece sağlık anlamındaki değil, ona ikincil birtakım şeylerdeki vizyonumuz farklılaştı.
Biraz daha klasik, içine kapanık bir hastaneydik. Banu çok çabaladı. Bu hastanede o kadar çok emeği var ki… Sadece bina olarak büyümedik. Yaptığımız işin kalitesini düşürmeden, yine en iyi sağlık hizmetini vererek büyüdük. Mesela; çok iyi bir restoran vardır, bir şubesi açılır başka yerlere de şube açılmaya başlanınca bir süre sonra özelliğini kaybeder. Keşke hiç şubesi olmasaydı, derdik değil mi. Burası da bana göre öyle. Çünkü inanılmaz fırsatlar geldi. İstanbul’da hastane fırsatı oldu, o oldu bu oldu ama Banu Hanım ve Nüket Hanım kalite ve hizmetten ödün vermemek için kabul etmediler. Daha geniş bir kitleye hizmet veriyoruz. Tüm branşlarda hizmet veriyoruz. Çok başarılı ilerliyoruz.