"Serhan Karadağ Röportajı" sayfasının sürümleri arasındaki fark
("''SERHAN KARADAĞ - RESEPSİYON 09.03.2020'' 7/24 çalışıyordum zaman mevhumum yoktu benim. Yaptığım şeylerden ötürü Ahmet Hoca, hastane sahipsiz k..." içeriğiyle yeni sayfa oluşturdu) |
|||
1. satır: | 1. satır: | ||
+ | [[Dosya:Personel serhan karadag.jpg|400px|küçükresim|sağ|Serhan Karadağ]] | ||
+ | |||
''SERHAN KARADAĞ - RESEPSİYON 09.03.2020'' | ''SERHAN KARADAĞ - RESEPSİYON 09.03.2020'' | ||
08.51, 9 Aralık 2020 tarihindeki hâli
SERHAN KARADAĞ - RESEPSİYON 09.03.2020
7/24 çalışıyordum zaman mevhumum yoktu benim. Yaptığım şeylerden ötürü Ahmet Hoca, hastane sahipsiz kalmasın diye beni gece vardiyasına vermişti. Gündüz de işleri olurdu gitme derdi. Yaklaşık 10 yıl çalıştım.
Bir doktorun hastası taburcu olmuştu. Salona indi, saat 17.30 gibi hastalar salonda epey bekledi. Ben neyi bekliyorsunuz diye sordum. Biz doktorla anlaştık tüm paramızı aldı dedi. Aysun Abla ameliyattan çıktı, odasına giderken hasta yakınlarının eşyalarını gördü bunlar ne diye sordu. Gariban köylüler, bir kuruş paraları yokmuş dedim. Hastanenin ne kadar parası var diye sordu o zamanlar hastalardan depozito alıyorduk. O gün hastanede iki hasta yatıyordu şu kadar var dedim. Getir o parayı dedi. Para kazanmak için gelinen bir yerden ceplerine para koyup gönderdi o insanları. O parayı da kendi cebinden ödedi. Bu olay benzeri defalarca olmuştur.
O zamanlarda nöbetçi doktorumuz yoktu. Ufak kesikler olduğu zaman hemşirelere yönlendirirdik. Küçük pansuman, dikişler için. Bir hastamız vardı, abone gibi elini, ayağını keser sürekli gelirdi. Yanında da birisi vardı. Hemşire Hanım dikişi atarken, cebine de para sıkıştırdı. Ben de makbuz kesiyordum. Makbuz kesmeyin, biz hiç gittiğimiz yerde para ödemeyiz dedi. Ben ödeme alırım dedim. Ayağa kalktı biz gidiyoruz dedi. Ben bu ödemeyi alacağım dedim. Vermiyorum dedi, ben adamla tartıştım. Ertesi gün Ahmet Hoca geldi, elini kapıya koydu, “hele yavrum dün burada ne oldu?” dedi. Hocam hasta ödeme yapmak istemedi ben de bunu kendime yediremedim dedim. Vermezse vermesin, her şeye rağmen burası bir hastane dedi. Hocam siz burada olsaydınız sorardım ödeme alayım mı, almayayım mı diye benim kimseye haraç verecek durumum yok dedim. Bu söylemim bana çok büyük bir eziyet oldu. Beni gece vardiyasına aldı, uzun yıllar çalıştım. Hastane sahipsiz kalmasın diye.
Rahmetli ablam için de benim de çok kıymetlilerdir. Şimdi de çocuklar öyle, canımı isteseler veririm.
Ahmet Hoca Tabipler Odası seçimi vardı. Bizi de götürmüştü. Yardımcı oluyorduk. Sandık açılmaya başladı, hocamın suratı asıldı. “hele yavrum kaybettik galiba” dedi. Yok, hocam bence kazandınız, sizin grup sabah geldi. İlk gelenler oylarını attılar bu açılanlar öğleden sonra gelenler onların tanıdıkları dedim. “hele yavrum ciddi misin?” dedi. Tabi hocam ben takip ediyorum size müjdeli haber getireceğim dedim. “bak gördün mü adamlar kazandı, kafamız buna çalışmıyor” dedi.
Ahmet Hoca sert biriydi fakat bana karşı her ikisi de çok iyiydi. Başka bir hastaneye giriş evraklarını toplamak için bu hastanenin arabasıyla gittim. Öyle anlatayım. Ahmet Hoca yalanı sevmezdi. O dönemde de herkes yalan söylerdi. Ahmet Hoca’da bunu bilir göz yumardı çünkü başka işleri düzgün yaparlardı. Çok zeki biriydi.
O kadar hastane gezdim, o küçük hastanenin havası hiçbir yerde yoktu. Herhalde de yoktur. Ablamı kaybettiğimde askerden geldiğimde sorgusuz sualsiz işe başladım. Benim için çok farklılardı.
Aysun Abla çok prensip sahibi biriydi. Resepsiyonda 5 kişi çalışırdık. Bir tek benim abla dememe müsaade ederdi. Bir gün personel Abla diye hitap etti. Ben senin ablan falan değilim ben başhekimim benimle düzgün konuş dedi. Yani mesafeyi kime nasıl ayarlayacağını çok iyi bilen, Ahmet Ağabey de öyleydi. Ahmet Hoca her şey çok düzgün olsun isterdi. Derdini anlatabilirsen kızmazdı.
Gece nöbetine geldiğim bir gün, bir sanatçı gelmiş, Aysun Hanım’da not bırakmış gece sanatçı buraya ziyarete gelebilir, onu doğum katında yatan hastanın yanına çıkarmayın demiş. Saat de sabaha karşı 03.00 o dönemin İçişleri Bakanı da burada oturuyordu. Hastanenin yan tarafında o bile öyle havalı gelmiyor. Bir araba önde ve arkada da iki araç var. Benim yanımda da bir personel var. O da beyaz önlüklü diye doktor diye ona anlatıyor. Ben de, o karışamaz o doktor değil, yukarı çıkamazsınız dedim. Yaklaşık bir saat, sürdü. Aysun Hanım’ı aradım. Durumu anlattım. Telefona ver dedi, gazinonun sahibine uzattım telefonu. Bacım buraya nasıl birini koymuşsun dedi. Aysun Hanım’ında söylediklerini duyuyorum. O ne derse o’dur. O yüzden onu oraya koyduk. Siz teker teker çıkın, yukarı dedi. Tekrar telefona beni istedi, tek tek gönder çıkıp gelsinler dedi. Onlar yukarı çıkınca şoförü, hayatında gördüğü en büyük eziyettir. Helal olsun sana alnından öpeceğim dedi.
Tüm Küçükel Ailesi çok özel insanlardır.