Yaşar Öcal Röportajı

Güven Tarihçe sitesinden
Admin (mesaj | katkılar) tarafından oluşturulmuş 09.40, 3 Aralık 2020 tarihli sürüm
Gezinti kısmına atla Arama kısmına atla

YAŞAR ÖCAL / KURUMSAL İLİŞKİLER MÜDÜRÜ 14 02 2020

İsmim Yaşar Öcal 1991 yılının Haziran ayında Güven Hastanesi’nde muhasebe biriminde çalışmaya başladım. Annem ve babamla Ankara Hastanesi’nde yatan yaşlı bir teyzemiz vardı. Onu ziyarete gitmiştik. Teyzenin de oğlu var. Bana ne mezunusun diye sordu. Ben ticaret lisesi mezunu olduğumu söyledim. İşçi Bulma Kurumu’na git bir tanıdığım var onu gör belki sana yardımcı olabilir dedi. Ben de gittim oradaki kişi bana Güven Hastanesi’nde bir personel ihtiyacı varmış dedi ve beni Hastaneye yönlendirdi. O zamana kadar Güven Hastanesi’nin yerini de bilmiyordum. Sonrasında buraya geldim ve rahmetli Aysun Hoca ile görüştüm. Hemen işe başla dedi ve olay böyle gelişti.

Biz buraya geldiğimiz yıllarda çalışan sayısı çok fazla değildi. Yaklaşık 30 – 35 kişiydik. Benim aslında ilk yaptığım iş, ön muhasebe, finans ve normal muhasebeydi. Maaş ödemeleri, firma ödemeleri, personelin bütün giderleri, hastaların bütün tahsilatları bunların hepsini biz yapıyorduk. Tabii ben buraya ilk başladığımda şöyle düşünüyordum; sabah saat 09.00’da gelirim akşam saat 18.00’da çıkarım. Sabah 09.00’da geliyorsunuz ama akşam 18.00’da çıkamıyorsunuz. Yani saat 21.00 olur 22.00 olur 00.00 olur, çünkü bizde şöyle bir uygulama vardı çalıştığımız yıllarda rahmetli Aysun Hoca’nın muhasebe biriminin hemen yanında bir odası vardı. Aslında çalıştığımız ortam ile Aysun Hoca’nın çalıştığı yer arasında üç metre kare bir mesafe vardı, o kadar yakındık. Genelde biz çıkış saatlerimiz artık 23.00, 00.00, sabaha karşı 02.00 olmaya başladı yani eve bile gidemiyoruz, o kadar çok çalışıyoruz. Çünkü niye o dönemler bilgisayar programımız yok, her şey manuel tutuluyor. Böyle olunca da hesap kitap işleri çok önemli en ufak bir hata bile yapmamanız gerekiyor. Biz böyle başladık, böyle çalışmaya devam ediyoruz. Aradan biraz zaman geçtikten sonra biz Tıp Data Bilgisayar Programını satın aldık. Program için İstanbul’dan biri geldi programın yazılımını yaptı programı anlattı ve İstanbul’a geri döndü. Fakat biz hastaların taburcu işlemlerini yaparken, ya da sistem üzerinden bunları tanımlarken bir bakıyoruz ki bilgisayar programı çökmüş. Biz İstanbul’daki kişiye ulaşmaya çalışıyorduk ama telefonu açmıyordu. Hal böyle olunca hastalar bir taraftan bekliyordu, biz tekrar manuel olarak işlem alıyorduk. Tekrar o yetkili kişiye ulaştıktan sonra iki, üç aylık veriler silinmiş oluyordu. Kasa hesapları için tekrar geriye dönüp tekrar sabahlara kadar çalışmak zorunda kalıyorduk. Böyle bir ortamdan bugünlere geldik biz.

Benim rahmetli Aysun Hoca ile benim çok anım oldu. Çünkü en eski personellerden birisi de benimdir. Rahmetli Aysun Hocamın şöyle bir özelliği vardı, ben hiç unutmuyorum. O bir kere hastaneyi her gün düzenli olarak dolaşırdı ve herkese mutlaka bir selam verirdi. Herkesin halini hatırını sorardı. Herkesle dertleşir ve herkesin yaptığı işi de öğrenmeye çalışırdı. Bana gelip oğlum sen ne iş yapıyorsun bana bir anlat, otururdu benim yanımda iki saat, üç saat, üç gün, beş gün, belki bir ay benim ne yaptığımı öğrenirdi. Çağrı merkezine gider, oradaki personelin ne iş yaptığını öğrenirdi. Bu arada da her tarafı da kontrol ederdi. Mesela bir yerde bir toz varsa dikkatini çekerdi. Bir yerde lamba fazla yanıyorsa onu hemen kapatın derdi.

Aslında kişilere birebir dokundu hep yıllar boyunca. Herkese bir patron gibi değil, bir anne şefkati ile yaklaşırdı. İletişimi o kadar güçlüdür ki moraliniz bozuksa size hemen neden moralin bozuk senin evladım diye sorardı. Hocam annem hasta derdim, hemen anneni buraya getir derdi. Annenizi getirisiniz hastanede bütün tedavileri yapılır ve annenizi götürürsünüz. Ya da evlenecek misiniz, ihtiyacınız mı var hemen para verirdi. Beyaz eşya mı alınacak alırdı. Aslında bunu sadece muhasebe olarak ya da muhasebenin beyni gibi görünen bana olan yahut bizim üst yönetimdeki insanlara değil, temizlik ekibinde çalışan, ameliyathane de çalışan herkese böyle dokundu yıllarca.

Bir gün dedim ki Hocam siz niye bu kadar çok çalışıyorsunuz, bu kadar çok çalışıp kendinizi yormayın. Bana şöyle dedi; oğlum kaç tane insan buradan ekmek yiyor biliyor musun? O insanların geleceği çok önemli, onların aileleri, çocukları var dedi.

Hiç unutmam benim babam kalp ameliyatı oldu. Rahmetli Aysun Hocam bize çok destek oldu. Babamı ziyaret etti ve babama şunu söyledi: “öyle güzel evlat yetiştirmişsiniz ki, oğlunuzla gurur duyun.” Beni orada öyle onore etti ki orada ben bunu hiçbir şeye değişmem. Para pul hiçbir şeye değişmem. Babam da çok etkilendi ve ağladı. Bu her baba ve evladının yaşayacağı bir olay değil, herkese nasip olmaz. Hastanenin sahibi, patronu sizi övüyor ve sizinle gurur duyuyor.

Biz o günlerden geldik. Ben muhasebede olduğum için, normalde kendi yağımızla kavrulduk biz, çok paramız olmadı bizim. Çok sıkıntılar çektik. Firma ödemelerinde biraz gecikmeler olurdu ve firmalar ile bazı sorunlar yaşardık o dönemler. Ama sağ olsun hiçbirinin parası bizde kalmadı, personel maaşları ayın sonunda düzenli yatardı. Kimsenin hakkını yemedik. Herkesin ödemelerini yapmaya gayret ettik.

Bir firmaya söz vermiştim. Yarın gel ödeme yapılacak dedim. O gün de paramız yok. Fakat o firma da karşıdan geliyor, benim çalıştığım yerin de yanında ufak bir soyunma kabini var. Ben de o kişinin geldiğini görünce dedim ki arkadaşlar ödeme yapamadık benim burada olmadığımı söyleyin deyip o soyunma kabininin içine girdim. O firma dedi ki: “bana ödeme yapmadan buradan gitmeyeceğim ve Yaşar Bey’i bekleyeceğim.” Ben de o soyunma kabini içerisindeyim. Havasız bir yer fakat yaklaşık iki üç saate yakın orada kaldım. Sonra firma gitti, ertesi gün geldiğinde ödemesini yaptık. Bu olay o an gelişen bir durumdu mesela.

Biz gece de nöbet tutardık. Çünkü muhasebenin 24 saat açık olması gerekiyor. Bir gün akşamüzeri bir milletvekili geldi. Fakat kendisinin milletvekili olduğunu bilmiyoruz ama iyi giyimli, temiz bir beyefendi eşi ile birlikte bankoya müracaata geldi. Masaya yumruğunu vurarak çok şiddetli bir şekilde “psikolog doktor istiyorum.” diye arkadaşlara söyledi. Arkadaşlar da “efendim bu saatte psikolog doktorumuz yok” Dedi. Bunun üzerine bana doktor bulacaksınız, bu nasıl hastane diye bağırmaya başladı. O sırada da rahmetli Aysun Küçükel Hocam da merdivenlerden aşağıya iniyor. Saat 18.00 - 19.00 civarında hava kararırken “niye bağırıyorsunuz beyefendi diye sordu?” milletvekili “psikoloğunuz yok mu, burası nasıl hastane, sen kimsin, çek elini” derken Aysun Hoca beyefendinin üzerine doğru yürüdü. Beyefendi bir gelir misiniz dedi ve başhekimlik odasına giderken tabii orada kapı açıktı ve Aysun Hocam beyefendiye bir tane tokat çaktı ve koltuğa oturttu ve kapıyı da üzerine kilitledi. Tabii eşi de dışarıda.

Aysun Hocam bana dedi ki “oğlum karakoldan polisleri çağır, beyefendinin ifadesini alsınlar” karakoldan ekip geldi. Ekip geldi kapıyı açınca beyefendi ben milletvekiliyim, benim dokunulmazlığım var. Sen kimsin de bana tokat atıyorsun diye sordu. Tabii o sırada Aysun Hocamdan şikâyetçi oldu. Aysun Hocam da hastanenin sahibi ve doktor eşi de milletvekili. Sonra karakoldan geldiklerinde bizim ifadelerimizi aldılar. Bizim ifadelerimizde Aysun Hocamı korumaya çalışıyoruz, olay nasıl oldu diye soruldu. Bizde dedik ki olayda hiçbir şey yok Aysun Hocam beyefendiyi odaya bıraktı. Kapıyı da üzerine kilitledi dedik. Böyle bir anımız oldu mesela. Tabi olay kapandı.

Aysun Hoca bu hastanenin çok kahrını çekti, çok emeği var burada. Bir anne; herkesle dertleşen, konuşan, yardımcı olan ve maaşları aksatmayan biriydi. Ben onunla yıllarca birebir çalıştım. Her ayın 5’inde personel maaşları ödenecek, beni arardı oğlum maaşlar için para var mı diye sorardı. Hocam paramız yok ama Allah büyük yarın belki bir yerden ödeme alma umudumuz var derdim. O da, oğlum bana da haber ver derdi. Elimizde hazır bir paramız olmadı hep sıfırdan yaptık her şeyi kendisi de Allah büyük derdi. Ve bir gün sonra Allah tarafından o kurumdan o para gelirdi. Ben 30 senedir burada çalışıyorum. Personelin maaşlarını aksattığımızı hiç görmedim. Yeri gelir kredi çeker, yeri gelir bir yerden bulur personel maaşları mutlaka ödenir. Çünkü öncelik bizim için personeldi rahmetli Aysun Hocamın söylemi böyleydi. İki eli kanda da olsa personel maaşları ödenecek.

Hiç unutmam Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden gelen milletvekillerinin faturalandırma kısmında biz normal fiyatlarımız ile faturalandırırken dışarıdan gelen doktorlarımız nasılsa milletvekili, parasını alırız istediğimiz kadar diye normal fiyatın beş on katı fazla yazan hekimlerimiz vardı. Birini hiç unutmuyorum, yine biz faturalandırmışız, bizim faturamız gayet normal ama dışarıdan gelen doktorun faturası bizim faturamızın yirmi katı. Tabii bu faturalandırma kısmında Aysun Hocam da devreye girerdi, kontrol ederdi. Bir gün bana “oğlum bu fatura ne kadar” diye sordu. Hocam falanca doktor bu kadar yazmış dedim. Oğlum arabayı hazırla, birlikte meclise gidiyoruz dedi. Meclisteki bütün kurum hekimlerine şu saatte geleceğimi söyle toplantı yapacağız dedi. Biz meclise gittik, meclisteki doktorlara şunu söyledi “siz kimin parasını kime dağıtıyorsunuz? Siz milletvekili bile olsa, Güven Hastanesi bile olsa, dışarıdan gelen doktor bile olsa istediğiniz kadar faturalandırıp onu ödeyemezsiniz. Buna mutlaka bir sınırlandırma getirmemiz lazım. Onun için ben size yol gösteriyorum. Bundan sonra gelen milletvekillerinin faturalandırma kısmında Tabipler Odası’nın iki katını yazacaksınız. ” ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki ilk kuralı yani bugünkü şartları iyileşme anlamında söylüyorum. Sadece Ankara için konuşmuyorum. Türkiye’nin her yerinde özel hastanelere giden milletvekillerinin faturalandırma anlaşma kısmını yapan kişi rahmetli Aysun Küçükel Hocamdır. Eğer Aysun Hocam devreye girmeseydi daha çok art niyetli doktor istediği fiyatı yazıp istediği rakamı alabilecekti. Rahmetli Aysun Hocam devleti ve insanları düşünen biri olarak bunu yaptı. Yapmasaydı Güven Hastanesi olarak faturalandırma kısmınsa çok paralar kazanabilirdik. İlk kurum anlaşmasını yapan kişi ve o kurum mevzuatını uygulatan kişi de Aysun Küçükel’dir.

Aslında Aysun Hocam çok iyi biri melek, Ahmet Hocam da öyle ama Ahmet Hocam biraz daha sert, sinirli biriydi. Ahmet Hocam ve Aysun Hocam birbirlerine karşı çok duyarlıydı. Ahmet Hocam inşaat işlerini yapardı, Aysun Hocam da personeli koruyan araya giren biriydi. Ahmet Hoca’nın yanında biz duramazdık mesela çok sinirliydi. Onun bindiği asansöre binemezdiniz. Aysun Hocam hep araya girer personeli korurdu. Ahmet şöyle yapma, kızma diye hep ana rolündeydi hep denge kurardı. O dengeyi yıllarca hep sağladı. Hepimiz bir aile gibiydik ama ailenin direği de Aysun Hocaydı. Personel maaşlarına yılda bir kez zam yapılırdı ve çok iyi zamlar yapılırdı. Yüzde yüz zamlar yapılırdı. Ramazan Bayramı ve Kurban Bayramı’nda yılbaşında hediyeler, ikramiyeler verilirdi. Çalışma şartlarımız çok iyiydi.

Bir gün personel maaşlarına zam yapılacak, baktım tüm personele zam yapılmış yalnız bana yapılmamış. Sonrasında çok üzüldüm, herkese zam yapılırken bana neden yapılmadı, birkaç gün kendi kendime sorguladım. Acaba benim bir kusurum mu oldu bir yanlış mı yaptım diye hiçbir şey de yok. Aysun Hocamın davranışları da çok iyi. Sonrasında cesaretimi topladım ve hocam herkese zam yaptınız bana zam yapmadınız, bunun bir sebebi mi var bir hata mı yaptım diye sordum. Bana dedi ki “oğlum üniversiteyi oku da gel” hocam nasıl okuyayım üniversiteyi, çalışıyorum. Ticaret Lisesi mezunuyum. Gece gündüz buradayım. Dedi ki “üniversiteyi bitir öyle gel yanıma” zam yapmadı ve benim okumamı istedi Aysun Hocam. Aradan yıllar geçti, benim üç tane çocuğum var, üçü de okuyor. Biri evlendi ama üniversiteyi okudum mu okumadım. Şimdi diyorum ki 30 yıl geçmiş şimdi anlayabiliyorum onu, okusaydım ben aslında çok daha iyi yerlerde olabilirdim. Yani ileriyi gören biriydi. Bendeki o ışığı da görmüş aslında bana onu da söylüyor. Diyor ki paradan önce sen okulu bir bitir zaten para arkasından gelecek diyor ama biz bunu anlayamadık. Yani o kadar ileri görüşlü biriydi. Ben oradaki mesajı sonralarda fark ettim. Sonraki dönemlerde zam yaptı, ama oradaki o uyarı çok önemliydi. Ben hiç unutmam hala da kendim okumadım ama üç evladım da çok iyi yerlerde. Nasıl oldu bunlar Aysun Hocam sayesinde. Şimdi kafamı taşlara vuruyorum keşke okusaydım diye tabi o zamanki şartlar ve durum farklıydı. Benim daha iyi olmamı istiyordu.

Temizlik ekibinden bir arkadaş buradan istifa etmek istedi. Kıza sordu sen neden istifa ediyorsun diye. Hocam ben geçinemiyorum, maaşım biraz düşük, diğer arkadaşlar ile benim aramda cüzi rakam var dedi. Sonrasında hemen beni çağırdı, arkadaşın maaşını düzeltin, bu kız burada çalışacak dedi. Yani temizlik ekibinde çalışmış, buranın genel müdürü olmuş onun için fark etmiyordu. Herkese aynı gözle bakıyordu, dokunuyordu. O temizlik ekibindeki birini gönderip, yerine başka biri de gelebilir ama onun gönderilmesini istemiyordu. Orada onun kıymetini de biliyordu, benim kıymetimi de biliyor. Doktorun kıymetini de biliyordu herkese dokunuyordu. O kadar anaç bir tavrı vardı ki rahmetli Aysun Hocamın.

Hiç unutamıyorum, bir gün yanımdan geçti kendisine baktım o da bana baktı hiç selam vermedi. Çok şaşırdım bir hafta kadar kendime gelemedim. Neden Aysun Hocam bana selam vermedi diye. Sonradan öğrendim ki hastalığından dolayı öyleymiş. Yoksa bizlik bir durum değil veya hastanedeki arkadaşlar ile ilgili 17 yıl birlikte çalıştık kendisiyle.

Aysun hoca ile çok çileler çektik birlikte. Firma ödemeleri doktor ödemeleri o kadar sıkıntılı günler geçirdik ki biz. Bizde kasa hesapları günlük tutulurdu birde geçmişten gelen yekûn demir kasalar vardı. Bilgisayar bozulduğu zaman veya sistem çöktüğü zaman biz sabahlara kadar o kasa hesaplarını tuttururduk. Faturalandırma kısmında bilgisayar yokken SGK’ ya yılsonunda faturaları gönderecekken bütün hastanedeki herkes temizlik ekibinden arkadaşlar, hemşireler bile herkes bize yardım ederdi. Biz faturaları manuel olarak tüm faturalarımızı doldurur, ayarlar, üst yazı icmalini yapar SGK’ya gönderirdik.