Aytaç Kardüz Röportajı

Güven Tarihçe sitesinden
Admin (mesaj | katkılar) tarafından oluşturulmuş 09.56, 3 Aralık 2020 tarihli sürüm ("''TARİH:11.03.2020'' Aysun ve Ahmet Küçükel’den bahsederken, önce aklıma ilk gelen bir sağlık kuruluşu oluyor. Güven Hastanesi ben onları tanıd..." içeriğiyle yeni sayfa oluşturdu)
(fark) ← Önceki hâli | Güncel sürüm (fark) | Sonraki hâli → (fark)
Gezinti kısmına atla Arama kısmına atla

TARİH:11.03.2020

Aysun ve Ahmet Küçükel’den bahsederken, önce aklıma ilk gelen bir sağlık kuruluşu oluyor. Güven Hastanesi ben onları tanıdığımda, Paris Caddesi’nde ufak bir binaydı. Ama yine o tarihte, Ankara’nın en iyi hastanelerinden biriydi. Sonraki yıllarda en iyi hastanesi oldu. Gerçekten çok temiz, çok titiz çalışılan bir hastaneydi.

Aysun; çok iyi bir dostumdu çok iyi bir arkadaşımdı. Hala ve hala onu andıkça düşündükçe içimde bir şeylerin koptuğunu hissediyorum. Keşke olsaydı da benimle şu sıkıntımı paylaşsaydı. Ona anlatsaydı her şeyimi diye düşünüyorum. Onu kaybettiğimden beri onun masasının üzerinde resmin biraz küçüğünü salonumda ve biraz da büyüğünü arka odamda evimde muhafaza ederim.

Aysun Hanım iki yönlü müthiş bir insandı. Bir insan olarak diğeri de bir sağlık mensubu olarak. Bir kere çok güler yüzlü, çok insancıl olduğu için her hasta onun karşısında hastalığını unutur, orada geçirdiği üç beş günde de oradan hastalığı yokmuş gibi mutlu ayrılırdı. Herkes Aysun’u görmek isterdi. O da hiç kimseyi atlamadan, bu işleri yapardı. Gecenin bir saatinde, illa ki onunla konuşacağım deseniz mutlaka onu karşınızda bulurdunuz. Çok fedakâr, hastasına karşı çok dikkatli çok sevecen, doktor olarak ve insan olarak o kadar önemli şeylerdir ki bu bir insan hastaneye gittiği zaman doktordan aldığı enerji ile ya çok daha rahatsızlanır, ya da hastalığı azalır. İşte Aysun öyle bir insandı.

Bir anımdan bahsedeyim, birkaç günlüğüne Taşucu’n gidelim. Dışarıda yürürken, bir baktım zavallı bir kadın ile konuşuyor. Ne oluyor, ne bitiyor falan derken, onun derdini dinlemeye başladı. Karşı tarafta hastalığından bahsediyor. Gerçekten maddi imkânı olmayan zavallı bir insandı. “Biz yarın dönüyoruz, sen mutlaka Ankara’ya benim hastaneme geleceksin ve ben sana bakacağım” dedi. Sen ne yapıyorsun Aysuncuğum dedim. Her zaman ne her yerde öyleydi. Öyle bir insandı ki, öyle bir ruha sahipti ki onun için affedemiyorum kaybını. Doktor ve insan olarak ikinci bir kişiye rastlamadım diyebilirim. Çünkü çok yakından tanıdık birbirimizi onun yanı sıra o hastanenin yan yana yaratılasında o kadar büyük payı vardı ki, Paris Caddesi’ndeki hastaneden sonra oraya da yapacağım, şuraya da yapacağım diye hep anlatırdı. Ve gerçekleştirdi bunları ama sonrasında tabi yarım kalan yerlerde olmuştu. Hayalinde yarım kalan başka şeyler de vardı ama kızlar da müthiş, annelerinin isteklerini yerine getirdiler sayılır. Çayyolu’nda yer açıldı ve onun gibi herkese kucak açtılar. Tabi bu arada Aysun Hanım’dan sonra Ahmet Bey’in vefatı ikisi de sürpriz ölümler oldu. Yani bir insan hastalanır, yatar, kalkar ama her ikisi de bizim için öyle oldu. Ahmet Bey’in kaybından sonra herkesin bildiği üzere ikisini de kızlarım gibi görüyorum. Nüket diplomasiyi bıraktı, yurtdışında çalışıyordu geldi annesinin işini devam ettirmek için. Banu ise anne hayattayken onunla çalışıyordu. Yıllardır aynı tempoda, aynı yorgunlukta, aynı emekleri sarf ederek şimdi ikisi birden her şey daha güzel olsun diye tüm eforlarını sarf ediyorlar, çaba gösteriyorlar. Yani hastayı mutlu etmek için konfor içinde onları yaşatmak için, onlara en iyi imkânları sunmak için ellerinden geleni yapıyorlar.

Aysun ve Ahmet Küçükel yan yana düşününce; Aysun direkt insanın kalbine girerdi. Ama Ahmet Bey daha ciddiydi, biraz da otoriterdi. Herkes onu sever sayardı ama çok farklı ki görüşte kişiydi. Onun için Ahmet Bey’i hastaneden ziyade, dışarıda siyasi yaşantısı olan, onunla mücadele eden başarılı bir hem doktorluğu hem de siyasi yaşamı diye düşünürüm. Hakikaten iki tane güzel insan birden bire bu hayattan çıkıp gitmeleri zamansız ve de en başarılı durulardaki pozisyonlarını bırakıp da sanki birazcık uzaklara gitmişler de döneceklermiş gibi geliyor. ama birazda arkadaşım diye dostum diye söylüyorum, arkadaşım diye söylüyorum ve çok sevdiğim birisi diye söylüyorum keşke bütün hekimlerimiz aynı onun gibi hastaya yakın olabilseler, insan olarak bütün güzellikleri düşünseler bu kadar güzel olmazdı her şeyi çok yakından ve çok güzel yaptı.

En büyük özelliği neydi biliyor musunuz? “Herkesin yüzünün gülmesini isterdi. ”Ben de hep öğrencilerime ve etrafımdaki dostlarıma onu söylerdim. Gülün. Karşınızdakini tanımasanız da gülün o karşı tarafta da bir mutluluk uyandırır ve güler. Bu sosyal yaşantıda ve arkadaşlık ilişkilerinde o kadar önemlidir ki işte Aysun böyle bir insandı. Beraber çalıştığı herkese gülmesini öğretti. Herkese iyilikle yaklaştı. Herkesin derdini dinledi. Hayatta her şeyi paylaştım onunla, nur içinde yatsın.

İnsanlığından, insan sevgisinden yalnız orası değil, birde hayvan sevgisi vardı. Bir gün bana dedi ki; bak köpeğimi bir görsen, hastaneden çıkıp onun yanına gidiyorum. Bütün yorgunluğumu unutuyorum. Bir akşam hastane çıkışı ben şu saatte çıkacağım, bir yere gidecektik gel beraber gidelim dedi. Kocaman bir minibüs, Aysuncuğum bütün ameliyathane kıyafetleri ile yeşil torbalar, ben gidiyorum dedi sadece. Eve gidiyor, büyük bir mücadele ve maalesef köpeğini kaybediyor. O kadar bağlıydı ki o köpeğe uzun süre odasından çıkmadı. Bana söylemeden nereye gömdüler acaba derdi. Beni de öyle etkilemişti ki gece rüyalarıma girerdi. Bir bakardım Aysun bağırıyor, buldular yerini buldular diye saklıyormuşum sözüm ona biliyormuşum da söylemiyormuşum. Böyle duygusal zamanlar geçirdik.