Ali Altınkaya Röportajı
ALİ ALTINKAYA / AŞÇI 04.03.2020
1984 yılında aşçı olarak işe başladım. 3 kişilik bir personelimiz vardı. O zaman diyetisyen yoktu, yemek menülerini kendimiz yapıyorduk. Arkadaki arsaya domates, salatalık, biber ekiyorduk. Buzdolabımız bile yoktu. Margarin alıyorduk, o zamanlarda pek temin edilemiyordu. Bulduğumuz zaman da eriyordu.
Küçük bir aile gibiydik. En ufak bir sıkıntımızda bile Aysun Hanım ile temas kurabiliyorduk. Ben 36 yılın sonunda buradan ayrıldım. Hiçbir zaman hastane olarak çalışmadık. Hep kendi işim gibi gördüm. Severek çalıştım. Bir kere daha dünyaya gelsem Aysun Hanım ve Ahmet Bey ile çalışmayı çok isterim. Ahmet Bey biraz daha sertti. Ancak ona hiç yalan söylemeyeceksin. Sıkıntın varsa yahut avans isteyeceksen direkt olarak söyleyeceksin. Dolaylı yönden söyleyince kızardı. Bir çalışma arkadaşını şikâyet edilmesini hiç sevmezdi. 1985 yılında evlendim. İşe girerken de evleneceğimi bildirmiştim. O zaman bir başhekim vardı. Bana iki gün izin verdi. Düğün memlekette olacak gidip gelmem 5 gün sürüyor bana 2 gün yetmiyor. Aysun Hanım’a gittim, durumu anlattım. Sen git 15 gün benden izin kullan, onun verdiği iki gün izni de kullan dedi. Çok mutlu olmuştum.
Sebze haline bile kendimiz giderdik. Bize çok güvenirdi. Bizde kendi malımız gibi alırdık. Bir gün dedi ki mutfak tadilat olacak ama yer yok küçücük bir yer. Adli Spor Kulübü’nden yer ayarlayalım dedi. Fakat orası da bize uygun saat vermiyor. Tam servis saatlerinden sonra olacak. Çorba vesaire nasıl gidecek. Doktor Hanım sen bize bir korniş yaptır, perde gibi çekelim. İki tane de yer ocağı alalım dedim. O süreçte yemekleri de çıkarttık, çok mutlu olmuştu. O zaman duygulanışı hiçbir zaman çıkmaz aklımdan.
Evlendikten sonra çocuğum oldu. Çocuğun kalbi delikti. Dışkapı Hastanesi’ne yatırdık. Siroz oldu Aysun Hanım ile o süreçte diyalog halindeyiz. O zaman Ahmet Hocam Sağlık Komisyonu Başkanı’ydı. Bana diyorlar ki söyleme kızar. Buradan Dışkapı Hastanesi’ne gidecek otobüs biletim bile yoktu. Bir gün mutfağa geldi oğlum senin çocuğun bizim de çocuğumuz ne demek söyleme. Git muhasebeye sana ne kadar lazımsa avans versinler. Bunu hayatımda öleceğim zamana kadar unutamam. Bir gün çocuk vefat etmiş bana da söylemiyorlar. Ben çocuğun öldüğüne üzülemiyorum, çocuğun cenazesini kaldırmaya paramız yok. Pazar günü sabahleyin Aysun Hanım’ı rahatsız ettik. Muhasebeyi açtırdı. Gittik parayı aldık, o zaman küçük bir tabut ile battaniyeye sardık. Kastamonu’ya öyle götürdüm. Bu anılar benim için unutulmaz. Tekrar dünyaya gelse yine onlarla çalışmak isterim.
Bir kızım var, Şehir Hastanesi’nde anestezi uzmanı. Onu Aysun Hocam okutmuştur. Bu unutulur mu? Nüket Hanım gelsin başlasın dedi ama o zamanın müdür bugün yarın derken oyaladı çocuğunda tayini çıktı.
Aysun Hanım benim için işverenden öte anneydi. Bir kış olur, Ali Usta gariban üzerinde montu olmayan biri olursa iletin ben hepsiyle uğraşamam derdi. Eskiden fiş verirdi bize Sümerbank’tan o fişlerle kendimize ayakkabı, kıyafet alırdık. İdareci olarak da mükemmeldi. Bir profesörü de dinlerdi, bir temizlik işçisini de dinlerdi.
1999 yılında yemekhaneyi şirkete verdiler. O zaman çok üzülmüştüm. Çünkü fikrimiz sorulmamıştı. 8 sene daha burada çalıştım ama şirket adına. Tabi bir işin duygusal yönünden bakıyoruz. Ama onlara göre doğru olan öyleydi. Biri malzemeden kısmak istiyor, hastane sahibi kısılmayacak diyor çok sıkıntı çektim son zamanlarda sonra da ayrılmak zorunda kaldım. 35 yıl içinde çok da memnun olarak ayrıldım.
Ahmet Hocam vefat ettiği zaman, burada insana ihtiyaç var gelene gidene yemek yapılacak sen burada kal dediler. Sonra öyle bir algı oluşturuldu ki Ali Usta cenazeye gitmek istemedi gibi. Bunu bana Aysun Hanım’da da yaptılar Banu Topalakçı özellikle de onun yüzünden oldu. Bana denebilirdi ki sen yıllardır burada çalışıyorsun, sende cenazeye gel denebilirdi. Çok üzülmüştüm. Belki Nüket Hanım’a bile sorsan der ki babamın cenazesine katılmadı. Kocatepe’ye gittim ama Elazığ’a da gitmek isterdim.