Ayşe Koçan Röportajı

Güven Tarihçe sitesinden
Mehmet.Gurbuz (mesaj | katkılar) tarafından oluşturulmuş 10.28, 5 Mayıs 2021 tarihli sürüm
(fark) ← Önceki hâli | Güncel sürüm (fark) | Sonraki hâli → (fark)
Gezinti kısmına atla Arama kısmına atla
Ayşe Koçan

Ayşe Koçhan - Hemşire

“Güven Hastanesinin kültürü ve misyonu içimize işlemişti”

1980 yılında başlamış, Ayşe Koçan’ın Güven yolculuğu… Unutulmayacak anılar, sevinçler, hüzünler sığdırmış, 40 yıl boyunca taşıdığı Güven bavuluna… Güven Hastanesinin emektar hemşiresi Ayşe Koçan’dan; Güven’i, Dr. Aysun Küçükel ve Dr. Ahmet Küçükel’i dinledik.

1-Kendinizi tanıtabilir misiniz?

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Sağlık Bilimler Meslek Lisesinden 1979 yılında mezun oldum. Mezun olduğum yerde ameliyathane hemşiresi olarak çalışmaya başladım.

2-Güven Sağlık Grubunda çalışmaya ne zaman ve nasıl başladınız? (İşe giriş hikayenizi kısaca anlatabilir misiniz?)

1980 yılında Güven Hastanesinde yarı zamanlı işe girerek Güven Hastanesi ile tanıştım. Aysun Hanım ile görüştüğümde bana, personele ihtiyaçları olduğunu birlikte çalışabileceğimizi, söyledi. O zamandan bu yana da Güven Hastanesinde çalışıyorum. Çalışmaya başladığım ilk yıllar sadece akşamları geliyordum. 2 yıl kadar akşam vardiyalarında görev yaptım. Geceleri çalıştığımız için Aysun Hanım’ı görme imkânımız yoktu. Daha sonraları hastane ameliyatlarına gelmeye başladığımda, Aysun Hoca da anestezi hekimiydi. Bizim hastanemizin anestezi hekimliğini yapmıştı. Beraber çalışmalarımız olmuştu. O andan itibaren Aysun Hoca’nın sıcaklığını hissetmiştim zaten. 1995 yılında kamudan istifa edip burada tam zamanlı göreve başladım. 1995 yılından beri de burada çalışıyorum. Güven Hastanesinde çalıştığım için hala çok mutluyum. Çok severek çalışıyorum bu hastanede.

3-Dr. Aysun Küçükel ve Dr. Ahmet Küçükel sizin için ne ifade ediyor?

İşe ilk başladığımda Aysun Hoca’nın anaç bir tavrının olduğunu görmüştüm. İlk geldiğimde “Ortalığın düzenine bakın, eviniz nasılsa burayı da o şekilde kabullenmenizi istiyorum.” demişti. Çok şaşırmıştım. İçeri giriyorsunuz, yerleri siliyorsunuz, camlara bakıyorsunuz. Özellikle mutfak gibi bir yer vardı, oranın temizliğine çok dikkat ederdi. Her sabah geldiğinde gözünün ucu ile her şeyi kontrol ederdi. İster istemez yapıyorduk zaten. Mecburi değildi ama kendiliğimizden edindiğimiz bir görev gibiydi. Bir sedye vardı, onun örtüsünü düzelttiği zaman ertesi günlerde biz de o örtüyü kontrol etme ihtiyacı hissederdik. Yere bir kâğıt düşmüş mesela onu eğilip alırdı. Biz de onu görev edinirdik. Aysun Hoca, davranışlarıyla, insanlara yaklaşımıyla bize hep örnek olmuştur. Mesela ben, B1’de çalışırken Aysun Hoca içeri girdiğinde insan ayırt etmeden herkese “günaydın” derdi. Sahadaki örnek davranışları ve çalışma disiplini ile bizi adapte etmişti. Onda ne gördüysek, işimize de onu yansıttık. İş yeri kültürü, Güven Hastanesi’nin kültürü ve misyonu içimize işlemişti. Bunu da hala devam ettiriyoruz. Ben bir şey gördüğümde, o benim işim değil ben onu yapmayayım, diyemem. “Mesaim bitmiş neden hala buradayım.” diyemem, demem. Ruhumuza kazıyarak işlerdi bunları. Anlatarak eğiterek değil, örnek aldığımız bir lider olarak işledi. Aysun Hoca’yı tarif edemem, yaşamanız gerekir. Biz yaşadık ve çok güzel bir duyguydu. Bir anne, abla, kardeş, arkadaştı. Bizim gibiydi. Yeri geldiğinde daha farklı olabilirdi. Aysun Hoca bambaşka bir insandı. Anaç ruhluydu, bizimle üzülür, bizimle sevinirdi. Herkesle öyleydi ama. Sadece hemşire ya da hekim grubu ile değil, tüm personele karşı aynı tutumdaydı. Ne yılbaşını ne bayramı hiçbir özel günü unutmamıştır. Mutlaka hatırlamıştır bunları. Bizimle birlikte olduğu günler çoktur. Bayramlarda, odalarında otururlar, tüm personel de sırayla odaya girer, bayramlaşırdı. Bayramlaşmak için erken gelirler, hediyelerimizi verirlerdi. Tüm bayramlarda bu şekilde bayramlaşırdık. Eski binadayken merdivene dizilirdik. Ramazan’da personeli inanılmaz korur gözetirdi. Yıl dönümlerimizi ihmal etmezlerdi. Yılbaşlarında eğlence tertip ederlerdi. Bizim için farklıydılar. Onun için de buradan kopamam. Bizim gibi eskiler, kopamıyorlar zaten. Aysun Hoca’nın kızdığı zamanlar da olurdu tabii. Kendi kendimize düşünürdük, “Dozunu aştığımız durumlar olabilir.” derdik. Ortalık yerde bağırıp çağırmazdı. Hatta ameliyat olduğu zaman, ona yanlışlıkla süit oda yerine, normal oda verilmiş. O gün çok bozulup, kırılmıştı. O durumda bile üzüldüğünü sadece bizlerle paylaştı. Hissettirdi bize ve anında toparlayıp o olay hiç yaşanmamış gibi davranmıştı. Böyle durumları, yanlışlarımızı uzatmaması insanı motive ederdi. Bizden farklı görürdü, daha ince düşünürdü. Kırıcı ve öfkeli değildi. Hepimiz evimizde çocuğumuza nasıl kızıyorsak o da öyle kızardı. Kırıcı bir yanını hiç görmedim.

Aysun Hoca her sabah erkenden buraya gelir, Güneş’in doğuşunu izlerdi. Güneş’i seyretmesine bayılırdık. En güzel Güneş, buradan doğar derdi. Ona bayılırdım. Nöbetten çıktığımızda hep birlikte onu seyrederdik. Aysun Hoca tarif edilmez, yaşanır, çalışılır, birlikte olunur o kadar.

Ahmet Hoca’yı, Aysun Hoca’dan birkaç yıl sonra tanıdım. Çok sert görünümlü, dik duran ama o görünüşün altında pamuk gibi bir kalbi olan bir insandı. Ben zaten kültür olarak da sert duruşlu, sert disiplinli insanları çok severim. Aysun Hanım da öyleydi ama daha anaçtı. Sert tavrını bize anında unutturuyordu. Ahmet Hoca’nın sert duruşunun yanında Aysun Hoca vardı. Onun tüm kızgınlığını, öfkesini kapatan bir hanım vardı. Onlar anlatılmaz yaşanırdı, çok mutluyum onlarla çalışıp, onları tanıdığım için.

4-Dr. Aysun Küçükel ve Dr. Ahmet Küçükel ile olan bir anınızı kısaca anlatabilir misiniz?

Bir gün B Blok katlarına bakıyorum. Her sene, yıl sonlarında depo sayıyoruz. Depo sayımını yetiştirememiştim. Gidip rica ettim, “Hocam yetiştiremedim.” dedim. “Sen bitir, saat kaç olursa olsun gece ara beni.” dedi. Sayımı bitirip, gece saat 02.00’de aradığımda telefona Ahmet Hoca çıktı ve o saatte kimsenin araması mümkün değildir. “Hocam, Aysun Hoca aramamı söyledi,” dedim. “Kızım deli misin, git evine yat, bu saatte hastanede ne işin var. Aysun zaten uyuyor,” demişti ve 02.30’da evime gidip sabah yine 07.30’da işe geri gelmiştim. Gece saat 02.00’ye kadar çalışmak bizlere hiç zor gelmezdi. Çünkü onun sıcaklığı vardı. Evimizde işimiz bitmediğinde gitmiyorsak, buradan da işimizi bitirmeden gitmek istemezdik. Hatta burada çalışmaya başladığımda “Devlet mi özel mi?” dediğimde, “Evet, kitaplardaki gibi bir iş yeri,” demiştim.

Bir gün asansördeyiz, asansörün içi de kalabalık. Ahmet Hoca da asansörde. Herkesin içinde bana, “Şu haline bak, çok kilolusun,” dedi. “Zayıflayacağım hocam, göreceksiniz?” demem üzerine, “Sen zayıflayamazsın.” dedi. Yirmi beş kilo verdikten sonra gittim karşısına, “Ne olmuş zayıfladıysan, iki gün sonra gene aynı kiloyu geri alırsın.” diye cevap verdi.

Gerçekten bir ay sonra aynı kiloyu geri almıştım. Tekrar görüştüğümüzde de, “Ben sana demedim mi, sende bu boğaz oldukça sen kilo veremezsin.” demişti.

5-Güven Hastanesi sizin için ne ifade ediyor?

İlk başlarda aile şirketinin zor olabileceğini düşünüyordum ama birlikte büyüyerek geldiğimiz için hiç de öyle olmadığını gördüm. Başka bir kurumda çalışmazdım da zaten. Buradaki çalışma düzeni hemşirelik kitaplarındaki gibi demiştim. Buranın kültürünü benimsediğim için burada çalışmak çok hoşuma gidiyor Ben hiç kırılmadım bu hastanede. Aysun Hoca’nın ölümü bizim için gerçekten büyük bir acı ve kayıptı. Hatta nasıl olur diye hep tereddüt ve merak içerisindeydik. Şu an da düzenin çok bozulmadığını görüyorum. Aysun Hoca’nın yokluğunu çok arıyorum. Aysun Hoca ve Ahmet Hoca için, ‘mükemmel’ derim. Biri ‘anne’, biri ‘baba’ dedim. Biri ‘dost’ biri ‘can’ derim.