Yaşar Öcal Röportajı

Güven Tarihçe sitesinden
Mehmet.Gurbuz (mesaj | katkılar) tarafından oluşturulmuş 11.48, 8 Temmuz 2021 tarihli sürüm
(fark) ← Önceki hâli | Güncel sürüm (fark) | Sonraki hâli → (fark)
Gezinti kısmına atla Arama kısmına atla
9aa79782-9e34-4244-9065-5acf72ac7c8e.jpg

Yaşar Öcal - Kurumsal İlişkiler Müdürü 14.02.2020

“Güven Hastanesi, herkesin birbirine yardım etmeye çalıştığı bir kurum”

Güven’le süren bir kariyer… Yaşar Öcal 1991 yılından bu yana çalışmalarıyla Güven’in ilerleyişine destek oluyor. Güven Sağlık Grubun en eski emektarlarından biri olduğunu belirten Öcal; bizimle zaman zaman gülümsediğimiz, zaman zaman hüzünlendiğimiz anılarını paylaştı. 30 yıl önce muhasebe biriminde çalışmaya başlayan ve şu an Kurumsal İlişkiler Müdürü olarak çalışmalarını sürdüren Yaşar Öcal’dan Güven’i dinledik.

1-Kendinizi tanıtabilir misiniz?

İsmim Yaşar Öcal. Güven Sağlık Grubunda, Kurumsal İlişkiler Müdürü olarak çalışmaktayım.

2-Güven Sağlık Grubunda çalışmaya ne zaman ve nasıl başladınız? (İşe giriş hikayenizi kısaca anlatabilir misiniz?)

1991 yılının Haziran ayında, muhasebe biriminde çalışmaya başladım. Annem ve babamla Ankara Hastanesinde yatan yaşlı bir teyzemiz vardı. Onu ziyarete gitmiştik. Teyzenin oğlu bana, “Ne mezunusun?” diye sordu. Ticaret lisesinden mezun olduğumu, söyledim. “İşçi Bulma Kurumuna git bir tanıdığım var, onu gör belki sana yardımcı olabilir.” dedi. Ben de gittim, Oradaki kişi bana “Güven Hastanesinde bir personel ihtiyacı varmış.” dedi ve beni Güven Hastanesine yönlendirdi. O zamana kadar Güven Hastanesinin yerini bilmiyordum. Sonrasında buraya geldim ve rahmetli Aysun Hoca ile görüştüm. “Hemen işe başla.” dedi ve olay böyle gelişti.

3-Güven Sağlık Grubunda çalıştığınız süre boyunca hangi görevlerde bulundunuz?

Bizim buraya geldiğimiz yıllarda, çalışan sayısı çok fazla değildi. Yaklaşık 30 – 35 kişiydik. Benim ilk yaptığım iş aslında ön muhasebe, finans ve normal muhasebeydi. Maaş ödemeleri, firma ödemeleri, personelin bütün giderleri, hastaların bütün tahsilatları bunların hepsini biz yapıyorduk. Tabii ben buraya ilk başladığımda, “Sabah saat 09.00’da gelirim, akşam saat 18.00’da çıkarım.” diye düşünüyordum. Sabah 09.00’da geliyorsunuz ama akşam 18.00’da çıkamıyorsunuz. Yani saat 21.00 olur 22.00 olur 00.00 olur. Çalıştığımız yıllarda rahmetli Aysun Hoca’nın odası muhasebe biriminin yanındaydı. Çalıştığımız ortam ile Aysun Hoca’nın çalıştığı yer arasında üç metrekare bir mesafe vardı, o kadar yakındık. Çıkış saatlerimiz, 23.00, 00.00, sabaha karşı 02.00 olmaya başladı. O kadar çok çalışıyoruz ki neredeyse eve bile gidemiyoruz. Çünkü o dönemler bilgisayar programımız yok, her şey manuel tutuluyor. Böyle olunca da hesap kitap işleri çok önemli, en ufak bir hata bile yapmamanız gerekiyor. Aradan biraz zaman geçtikten sonra Tıp Data Bilgisayar Programını satın aldık. Program için İstanbul’dan biri geldi, programın yazılımını yaptı ve programı anlattı. Fakat biz hastaların taburcu işlemlerini yaparken ya da sistem üzerinden bunları tanımlarken bir bakıyoruz ki bilgisayar programı çökmüş. İstanbul’daki kişiye ulaşmaya çalışıyorduk ama telefonu açmıyordu. Hal böyle olunca hastalar bir tarafta bekliyor, biz de tekrar manuel olarak işlem alıyorduk. Tekrar o yetkili kişiye ulaştıktan sonra da iki, üç aylık veriler silinmiş oluyordu. Kasa hesapları için tekrar geriye dönüp tekrar sabahlara kadar çalışmak zorunda kalıyorduk. Böyle bir ortamdan bugünlere geldik biz.

4-Mesleğiniz ile ilgili bilgi verip, Güven Sağlık Grubunda unutamadığınız bir mesleki anınızı kısaca paylaşabilir misiniz?

Muhasebede olduğum için, firma ödemelerinde biraz gecikmeler olurdu ve firmalar ile bazı sorunlar yaşardık o dönemler. Çok sıkıntılar çektik. Ama sağ olsunlar hiçbirinin parası bizde kalmadı. Personel maaşları, ayın sonunda düzenli yatardı. Kimsenin hakkını yemedik. Herkesin ödemelerini zamanında yapmaya gayret ettik. Hiç unutmuyorum, bir firmaya ödeme yapmak için söz vermiştim. Firmanın yetkilisine “Yarın gel ödeme yapılacak.” dedim. O günde paramız yok. Benim çalıştığım yerin yanında da ufak bir soyunma kabini vardı. Ben de, o kişinin geldiğini görünce arkadaşlara, “Arkadaşlar ödeme yapamadık benim burada olmadığımı söyleyin.” deyip, soyunma kabininin içine girdim. Firma yetkilisi de, “Bana ödeme yapmadan buradan gitmeyeceğim ve Yaşar Bey’i bekleyeceğim.” dedi. Ben de soyunma kabini içerisindeyim tabii. Yaklaşık iki üç saat, küçük ve havasız o soyunma kabinin içinde bekledim. Sonra firma gitti. Ertesi gün ödemesini yaptık. Bu olay o an gelişen bir durumdu mesela.

5-Dr. Aysun Küçükel ve Dr. Ahmet Küçükel sizin için ne ifade ediyor?

Ahmet Hoca ve Aysun Hoca birbirlerine karşı çok duyarlıydılar. Aysun Hoca bir melekti. Ahmet Hoca’m da çok iyi bir insandı ama Aysun Hoca’ya nazaran biraz daha sert biriydi. Ahmet Hoca’m inşaat işlerini yapardı. Aysun Hoca’m hep araya girer personeli korurdu. “Ahmet şöyle yapma, kızma.” derdi. Bizim için “ana” rolündeydi, her zaman denge kurardı ve yıllarca o dengeyi korudu. Hepimiz bir aile gibiydik. Ailenin direği de Aysun Hoca idi. Bir patron gibi değil, bir anne şefkati ile yaklaşırdı. İletişimi o kadar güçlüdür ki moraliniz bozuksa size hemen “Neden moralin bozuk senin evladım?” diye sorardı. “Hocam annem hasta.” derdim, “Hemen anneni buraya getir.” derdi. Annenizi getirisiniz hastanede bütün tedavileri yapılırdı ya da evlenecek misiniz, ihtiyacınız mı var, hemen para verirdi. Beyaz eşya mı alınacak, alırdı. Aslında sadece muhasebenin beyni gibi görünen bana yahut bizim üst yönetimdeki insanlara değil; temizlik ekibinde çalışan, ameliyathane de çalışan herkese böyle dokundu yıllarca.

Aysun Hoca’nın bu hastanede çok emeği var. Hastanenin kahrını çok çekti. Herkesle dertleşir, konuşur, yardımcı olur ve kimsenin maaşını aksatmazdı. Kısacası bizim için bir “anne” gibiydi. Ben onunla yıllarca birebir çalıştım. Her ayın 5’inde personel maaşları ödenirdi. Beni arayıp, “Oğlum maaşlar için para var mı? diye sorardı. “Hocam paramız yok ama Allah büyük. Yarın bir yerden ödeme alma umudumuz var.” derdim. O da, “Oğlum bana da haber ver.” derdi. Elimizde hazır bir paramız olmadı her şeyi sıfırdan yaptık. Kendisi de, “Allah büyük” derdi ve bir gün sonra Allah tarafından o kurumdan, o para gelirdi. Ben 30 senedir burada çalışıyorum. Personelin maaşlarını aksattığımızı hiç görmedim. Yeri gelir kredi çeker, yeri gelir bir yerden bulur, personel maaşları mutlaka öderdik. Çünkü bizim için öncelik personeldi. Rahmetli Aysun Hoca’mın söylemi böyleydi. İki eli kanda da olsa personel maaşları ödenecek.

6- Dr. Aysun Küçükel ve Dr. Ahmet Küçükel ile olan bir anınızı kısaca anlatabilir misiniz?

Rahmetli Aysun Hoca ile çok anım oldu. Çünkü en eski personellerden biriyim. Hiç unutmuyorum, rahmetli Aysun Hoca’mın şöyle bir özelliği vardı. Hastaneyi her gün düzenli olarak dolaşır, herkese mutlaka selam verir ve herkesin halini hatırını sorardı. Herkesle dertleşir ve kimin ne iş yaptığını öğrenmeye çalışırdı. Bana gelip, “Oğlum sen ne iş yapıyorsun bana bir anlat.” der ve benim yanımda oturup, iki saat, üç saat, üç gün, beş gün, belki bir ay benim ne yaptığımı öğrenirdi. Çağrı merkezine gider, oradaki personelin ne iş yaptığını öğrenirdi. Bu arada da her tarafı da kontrol ederdi. Mesela bir yerde bir toz varsa dikkatini çekerdi. Bir yerde lamba fazla yanıyorsa “Hemen kapatın.” derdi. Bir gün dedim ki, “Hocam siz niye bu kadar çok çalışıyorsunuz, bu kadar çok çalışıp kendinizi yormayın.” Bana “Oğlum kaç tane insan buradan ekmek yiyor biliyor musun? O insanların geleceği çok önemli, onların aileleri, çocukları var.” dedi.

Aysun Hoca’mın, babamın kalp ameliyatı sürecindeki desteğini de hiç unutamam. Babamı ziyaret ettiği sırada, anne ve babama, “Öyle güzel evlat yetiştirmişsiniz ki, oğlunuzla gurur duyun.” demesiyle beni öyle onore etti ki… O duyguyu, ne paraya ne pula, hiçbir şeye değişmem. Aysun Hoca’nın, benim için söylediklerinden babam da çok etkilendi ve ağladı. Bu her baba ve evladının yaşayacağı bir olay değil, herkese nasip olmaz. Hastanenin sahibi, sizi övüyor ve sizinle gurur duyuyor.

7- Güven Hastanesi sizin için ne ifade ediyor?

Aysun Hoca ile birlikte çok çileler çektik. Firma ödemeleri, doktor ödemeleri… O kadar sıkıntılı günler geçirdik ki. Bizde, kasa hesapları günlük tutulurdu, bir de geçmişten gelen yekûn demir kasalar vardı. Bilgisayar bozulduğu veya sistem çöktüğü zaman, sabahlara kadar o kasa hesaplarını tuttururduk. Faturalandırma kısmında bilgisayar yokken SGK’ya yıl sonunda faturaları göndereceğimiz zaman temizlik ekibinden tutun da hemşirelere kadar bütün hastanedeki herkes, bize yardım ederdi. Manuel olarak tüm faturalarımızı doldurur, ayarlar, üst yazı icmalini yapar ve SGK’ya gönderirdik.

Güven Hastanesi, herkesin birbirine yardım etmeye çalıştığı bir kurum.

8-Güven Sağlık Grubunun başladığı nokta ile geldiği noktayı kıyasladığınız neler söyleyebilirsiniz?

Hiç unutmam, Meclisinden gelen milletvekillerinin faturalandırmasında biz, normal fiyatlarımız ile faturalandırırken dışarıdan gelen doktorlarımızın bazıları, normal fiyatın beş on katı fatura yazardı. Birini hiç unutmuyorum, bizim faturamız gayet normal ama dışarıdan gelen doktorun faturası, bizim faturamızın yirmi katı. Tabii bu faturalandırma kısmında Aysun Hocam da devreye girerdi, kontrol ederdi. Bir gün bana, “Oğlum bu fatura ne kadar?” diye sordu. Hocam, falanca doktor bu kadar yazmış, dedim. “Oğlum, arabayı hazırla, birlikte meclise gidiyoruz” dedi. Meclisteki bütün kurum hekimlerine haber verdim ve Aysun Hoca’nın toplantı yapacağını söyledim. Meclise gittik. Aysun Hoca, Meclisteki doktorlara şunu söyledi, “Siz kimin parasını kime dağıtıyorsunuz? Siz milletvekili bile olsa, Güven Hastanesi bile olsa, dışarıdan gelen doktor bile olsa istediğiniz kadar faturalandırıp onu ödeyemezsiniz. Buna mutlaka bir sınırlandırma getirmemiz lazım. Onun için ben size yol gösteriyorum. Bundan sonra gelen milletvekillerinin faturalandırma kısmında Tabipler Odasının iki katını yazacaksınız.” dedi. Türkiye Büyük Millet Meclisindeki özel hastanelerde milletvekillerinin faturalandırılmasındaki ilk kuralı yapan, faturalandırma anlaşmasını yapan kişi Rahmetli Aysun Küçükel’dir. Sadece Ankara için konuşmuyorum. Türkiye’nin her yerinde özel hastanelere giden milletvekillerinin faturalandırılma anlaşmasını Aysun Hoca yapmıştır. Eğer Aysun Hoca’m devreye girmeseydi daha çok art niyetli doktor, istediği fiyatı yazıp istediği rakamı alabilecekti. Rahmetli Aysun Hoca’m devleti ve insanları düşünen biri olarak bunu yaptı. Eğer yapmasaydı, Güven Hastanesi olarak faturalandırma kısmından çok paralar kazanabilirdik. İlk kurum anlaşmasını yapan kişi ve o kurum mevzuatını uygulatan kişi de Aysun Küçükel’dir. Personel maaşlarına yılda bir kez zam yapılırdı. Zam oranları çok iyiydi. Yüzde yüz zamlar yapılırdı. Ramazan Bayramı ve Kurban Bayramı’nda, yılbaşında hediyeler, ikramiyeler verilirdi. Çalışma şartlarımız çok iyiydi.

Personel maaşlarına zam yapılacağı bir gün, yapılacak zamlara baktığımda tüm personele zam yapıldığını yalnız bana yapılmadığını gördüm. Bu duruma çok üzüldüm. Birkaç gün kendi kendime, “Herkese zam yapılırken bana neden yapılmadı” diye sorguladım. Bir kusurum oldu, yanlış bir şey yaptım, desem öyle bir şey de olmadı. Aysun Hoca’mın davranışları da çok iyi. Sonrasında cesaretimi topladım ve “Hocam, herkese zam yaptınız bana zam yapmadınız. Bunun bir nedeni mi var, bir hata mı yaptım?” diye sordum. Bana dedi ki, “Oğlum üniversiteyi oku da gel.” “Hocam, üniversiteyi nasıl okuyayım çalışıyorum. Ticaret lisesi mezunuyum. Gece gündüz buradayım. “ diye cevap vermem üzerine, “Üniversiteyi bitir, yanıma öyle gel.” dedi ve zam yapmadı. Benim okumamı istedi Aysun Hoca’m. Aradan yıllar geçti, üç tane çocuğum var, üçü de okuyor. Ama ben, üniversiteyi okudum mu, okumadım. 30 yıl geçmiş, şimdi anlayabiliyorum Aysun Hoca’yı. Okusaydım çok daha iyi yerlerde olabilirdim. Aysun Hoca ileriyi gören biriydi. Bendeki o ışığı da görmüş. Aslında bana, onu da söylüyor. “Paradan önce, sen okulu bir bitir. Zaten para arkasından gelecek.” diyor. Bana zam yapmamasının sebebi, sözlerinin asıl anlamı bu aslında. Ama biz bunu anlayamadık. Yani, o kadar ileri görüşlü biriydi. Ben oradaki mesajı sonralarda fark ettim. Sonraki dönemlerde zam yaptı ama o uyarı çok önemliydi. Hala da unutmam. Ben okumadım ama üç evladım da çok iyi yerlerde. Nasıl oldu bunlar? Aysun Hoca’m sayesinde. Şimdi, keşke okusaydım, diye kafamı taşlara vuruyorum. Tabii o zamanki şartlar ve durum farklıydı. Aysun Hoca’m, benim daha iyi olmamı istiyordu.

Temizlik ekibinden bir arkadaş, istifa etmek istedi. Aysun Hoca, kıza, “Sen neden istifa ediyorsun” diye sordu. Kız da, “Hocam ben geçinemiyorum, maaşım biraz düşük, diğer arkadaşlar ile benim aramda cüzi rakam var.” dedi. Sonrasında, hemen beni çağırdı ve “Arkadaşın maaşını düzeltin. Bu kız burada çalışacak.” dedi. Temizlik ekibinde çalışmış, buranın genel müdürü olmuş onun için fark etmiyordu. Herkese aynı gözle bakıyordu, dokunuyordu. Temizlik ekibindeki birini gönderip, yerine başka birini de alabilirdi. Ama Aysun Hoca, onun gönderilmesini istemiyordu. Onun kıymetini de, benim kıymetimi de, doktorun kıymetini de biliyordu. Herkese dokunuyordu. Rahmetli Aysun Hoca’mın o kadar anaç bir tavrı vardı ki… Hiç unutamıyorum, bir gün yanımdan geçti kendisine baktım o da bana baktı ama hiç selam vermedi. Çok şaşırdım. Neden Aysun Hoca’m bana selam vermedi, diye bir hafta kadar kendime gelemedim. Sonradan öğrendim ki, hastalığından dolayı öyleymiş. Benlik veya hastanedeki arkadaşlar ile ilgili bir durum değilmiş. 17 yıl birlikte çalıştık kendisiyle.