"Ali Küçük Röportajı" sayfasının sürümleri arasındaki fark

Güven Tarihçe sitesinden
Gezinti kısmına atla Arama kısmına atla
 
(Bir diğer kullanıcıdan 3 ara revizyon gösterilmiyor)
1. satır: 1. satır:
''ALİ KÜÇÜK / AŞÇI''
 
  
1976 yılında eşimle beraber geldik. Nasıl geldik, ir arkadaşımızın eşi Çevre Sokakta kuafördü. Rahmetli Aysun Hocam da oraya gidermiş herhalde. Oradaki bayan buraya personel alınıyor mu demiş, bizden bahsetmiş. Aysun Hocam da gelsinler demiş. Aysun Hocam da ameliyattaymış, geldik Şahap Bey, Gündeyiş Hanım vardı. Benim hanım o zaman becerikliydi, gözleme Elazığ’dan peynir gelirdi. Yapar getirirdi bizim hanım.  Ben yardımcı olarak girdim. Bir Ahmet Usta vardı. Emekli olacaktı, onun yerine biri lazımdı.
+
[[Dosya:Personel ali kucuk 2.jpg|200px|küçükresim|sol|Ali Küçük]]
  
Camın önünden geçerdi rahmetli Ahmet Hocam, yavrum o yaptığın kadayıfın sıcağından ver bana derdi.
+
''Ali Küçük - Aşçı ''
  
Bir gün de Ahmet Hocam’a soğan kesilmiş bıçak ile karpuz kesmişler. Camdan bir kızdı.
+
'''“Aysun Hoca, personelini çok düşünürdü”'''
  
Elazığ’dan balık gelirdi, keklik, tavşan gelirdi. Gelen şeylerden ben sorumluydum.  
+
Güven Hastanesinin emektar aşçısı Ali Küçük’ün Güven serüveni 1976 yılında başladı. Çalıştığı yıllar boyunca hatıralar, sevinçler, hüzünler biriktirdi. Güven anılarını bizimle paylaştığında ise samimi ifadeleri, tatlı dili ve içten duyguları yüzümüzü gülümsetti. Sevgili Ali Küçük’ten; Güven’i, Dr. Aysun Küçükel ve Dr. Ahmet Küçükel ile yaşadığı tatlı anılarını dinledik.  
  
Kahvaltıya yetişelim diye neler yapardık. Ayvayı rendeler reçel yapardık. Rahmetli Aysun Hocam el arabası üzerinde plastik naylon satan satıcıları görünce Ali Usta’yı çağırın, bir şey lazım mı sana derdi. Çırpma teli, süzgeç falan aldı oradan. Yani çok idareciydi. Ekmekler çok ziyan oluyor dedi. Ameliyathanede bir sürü yemek var artan. Hocam ameliyathaneye 3 yemek lazımsa 5 yemek istiyorlar, gelecek var diye dedim. Öyle mi dedi.
+
'''1-Güven Sağlık Grubunda çalışmaya ne zaman ve nasıl başladınız?''' 
  
Beyaz aşçı kostümüm ile gezerdi. Ahmet Hoca çok severdi yakışıklı, babayiğit adamı.  
+
Güven Hastanesinde çalışmaya 1976 yılında eşimle birlikte başladık. Bir arkadaşımızın eşi, Çevre Sokak’ta kuafördü. Rahmetli Aysun Hoca’m da oraya gidermiş herhalde. Oradaki hanım, “Buraya personel alınıyor mu?” diye sormuş ve bizden bahsetmiş. Aysun Hoca’m da “Gelsinler.” demiş. Geldiğimizde Aysun Hoca’m ameliyattaydı. Şahap Bey, Gündeyiş Hanım vardı. Aysun Hoca’m ameliyattan çıktı, “Tamam, aşağıya inin, ustayla görüşün.” dedi. Önceden fabrikada, askerde aşçılık yapmıştım bu yüzden aşçı yardımcısı olarak girdim işe. Ahmet Usta vardı, emekli olacaktı. Onun yerine biri lazımdı. Ahmet Usta, Şahap Bey ile görüştü. Benim için, “Yapar bu işi” dedi böylece Ahmet Usta gidince, ben de aşçı olarak görev yapmaya başladım. Benim hanım da becerikliydi. Elazığ’dan peynir gelirdi. Gözleme yapar getirirdi.  Rahmetli Ahmet Hoca’m Camın önünden geçerdi “Yavrum, o yaptığın kadayıfın sıcağından ver bana.” derdi. Bu işte sadece yemek yapmak yeterli değildir. Titiz olmak, güzel sunum yapmak, becerikli olmak da çok önemlidir.
  
Ekmeği kalın kesersen ucundan artar, ama ekmek ince kesilirse bir dilim ye başka yemezsin ziyan olmaz.  
+
'''2-Mesleğiniz ile ilgili bilgi verip, GSG’de unutamadığınız bir mesleki anınızı kısaca paylaşabilir misiniz?'''
 +
 
 +
Elazığ’dan balık gelirdi, keklik, tavşan gelirdi. Gelen şeylerden ben sorumluydum. Kışın ben işe geliyordum. Ayvayı rendeler, reçel yapardık. Kahvaltı yetişsin diye bal yerine reçel koyardık. Kahvaltıyı yetiştirelim diye neler yapardık.  
  
Personelin asansöre binmesi ebedi yok. Ahmet Hoca kızardı. Bir gün hasta kaydı yaparken elleri titrerdi bir arkadaşın. Ona bir kızdı, buyurun hocam dedim. Yavrum bu soytarı ne içiyor, ne yapıyor görmüyor musunuz bunu diye bir kızdı.
+
Rahmetli Aysun Hoca’m, el arabası üzerinde plastik naylon satan satıcıları görünce, arkadaşlara, “Ali Usta’yı çağırın.” derdi. “Bir şey lazım mı sana?” diye sorardı. Çırpma teli, süzgeç falan alırdı oradan. “Ekmekler çok ziyan oluyor. Ameliyathanede artan bir sürü yemek var.” dedi. “Hocam ameliyathaneye üç yemek lazımsa beş yemek istiyorlar, gelecek var,” diye dedim. “Ekmeği kalın kesersen ucundan artar, ama ekmek ince kesilirse bir dilim yer başka yemezsin ziyan olmaz.” dedi. Yani çok idareciydi.
 +
Yemeğin hesabını sormazlardı. Yeter ki israf olmasın. Bir gün Aysun Hoca’m, “Ahmet Elazığ’da milletvekili oldu. Ona bir kan akıtmamız lazım.” dedi. Akşam eve gittik. Kurbanlığı almışlar. Ahmet Hoca’m yoldan geldi, “Ali ne var ne yok yavrum?” dedi. Buranın kurbanlarını hep ben keserdim. Banu Hanım bir araba almıştı. Adı Cici idi galiba. “Ali Ağabey bu araca bir kurban kesilecek.” demişti.
  
Zekai diye bir arkadaş vardı onun babası Anadol aracı vardı onunla Nüket ve Banu’yu okula götürürdü.  
+
Zekai diye bir arkadaş vardı. Babasının Anadol marka bir aracı vardı. O arabayla Nüket ve Banu’yu okula götürürdü.  
  
Kışın ben işe geliyordum. Kahvaltı yetişsin diye bal yerine reçel koyardık.  
+
Kıbrıs Harekâtı zamanı sokağa çıkma yasağı vardı. İşe gelemezdik, gelince burada kalırdık. Gece çiğ köfte yapardım. Tepsileri hazırlardım.
  
Birisi araba alırdı, Banu Hanım bir araba almıştı cici miydi adı. Ali Ağabey bu araca bir kurban kesilecek, mutfağa girmek yasaktı, personel giremezdi. Bir gün de Ahmet Hoca geliyormuş, yasak mutfağa girmek diye bağırdım. Ali benim yavrum dedi. Servisi verdik, ızgara köfte yazıyor bazılarında, bizde biraz fazla yapardık ki bazen hasta gelirdi. Bunların sayısı var mı bana ver dedi, yok hocam dedim hemen verdim. Servis bitti ızgarada dura dura üzeri biraz yanar gibi kurumuştu. Ali bu köfteleri lokantada yer misin dedi. Hocam bunlar biraz ızgara üzerinde kalmış dedim. Kızdı bana kızınca üzerine de yoğurt sıçradı sildik.
+
Ben izinliyken bir gün hastaneye malzeme gelmiş. Asansörün de belli bir kapasitesi var. Malzemeyi fazla yüklemişler. Üzerine de birkaç kişi binmiş. Asansör inerken duvara yaslanmış kalmış. Ahmet Hoca da duymuş. “Dün asansörü kim yaptı?” diye sordu. Benim de haberim yok. Ahmet Hoca’m kızdı onlara. Balyoz ile kırdılar duvarı yaptılar tekrar.
  
Bir gün ben izinliyim Ahmet Hocanın iki ayağı da kırılmış. Elemanlar diyor ki Ali Ağabey, ne olur gel. Geldim geçmiş olsun diye hocamın yanına giriyorduk. Ahmet Hocanın odasına gitmeye imkân yoktu. Ben yanına otururdum. Şunu al derdi ben yazardım. Ali bana küçük bir ekmek yap bir şey gönder dedi. Yaptım gönderdim. Ali yavrum bir paça yap sen güzel yapıyorsun dedi. Bir gün bizim elemanlar yapmış götürmüş. Kim yaptı bunu diye sormuş. Bu Ali’nin yaptığı çorba değil demiş.
+
'''3-Dr. Aysun Küçükel ve Dr. Ahmet Küçükel ile olan bir anınızı kısaca anlatabilir misiniz?'''
  
Eskiden yenenin hesabını sormazlardı. Yeter ki israf olmasın. Bir gün Aysun Hocam; Ahmet Elazığ’da milletvekili oldu. Ona bir kan akıtmamız lazım dedi. Akşam eve gittik. Kurbanlığı almışlar. Ahmet Hocam yoldan geldi, Ali ne var ne yok yavrum dedi. Buranın kurbanlarını hep ben keserdim.  
+
Bir gün Ahmet Hoca’ya, soğan doğranmış bıçak ile karpuz kesmişler. Camdan bir kızdı, hiç unutmam. Bir gün de, bir arkadaş hasta kaydı yaparken elleri titredi. Beni çağırdı, “Buyurun hocam,” dedim. “Yavrum bu ne içiyor, ne yapıyor görmüyor musunuz bunu?” diye bir kızdı. Personelin mutfağa girmesi yasaktı. Mutfağa Ahmet Hoca geliyormuş. Ayak seslerini duyunca, “Mutfağa girmek yasak!” diye bağırdım. “Ali, benim yavrum.” dedi. Servisi verdik, ızgara köfte yazıyor. “Bunların sayısı var mı? Bana ver.” dedi. “Yok, hocam.” dedim ve hemen verdim. Servis bitti. Köftelerin ızgarada dura dura üzerleri biraz yanar gibi kurumuştu. “Ali bu köfteleri lokantada yer misin?” dedi. “Hocam bunlar biraz ızgara üzerinde kalmış.” dedim. Kızdı bana, kızınca da üzerine de yoğurt sıçradı, sildik.
Sarma yapardık, Aysun Hocam çok severdi. Dolmanın içini yapardım. Ali Usta topaç gibi dolma sarıyorsunuz, bunları küçük sarın dedi. İnce sararsak 10 tane koymak lazım, kalın olunca 3,4 tane koyabiliyoruz dedim. Bir şey demedi sonra.
 
  
Ahmet Hocamın annesine Babaanne derdik.  
+
Bir gün ben izinliyim.  Ahmet Hoca’nın iki ayağı da kırılmış. Elemanlar diyor ki, “Ali Ağabey, ne olur gel.” Geldim, geçmiş olsun diye hocamın yanına giriyorduk. Ahmet Hoca’nın odasına gitmeye imkân yoktu. Ben yanına otururdum. “Şunu al.” derdi, ben de yazardım. “Ali bana küçük bir ekmek yap, bir şey gönder.” dedi. Yaptım gönderdim. “Ali yavrum, bir paça yap, sen güzel yapıyorsun.” dedi. Bir gün bizim elemanlar yapmış götürmüş. “Kim yaptı bunu?” diye sormuş. “Bu Ali’nin yaptığı çorba değil.” demiş.
 +
Sarma yapardık, Aysun Hoca’m çok severdi. Dolmanın içini yapardım. Bir gün, “Ali Usta, topaç gibi dolma sarıyorsunuz, bunları küçük sarın.” dedi. “İnce sararsak 10 tane koymak lazım, kalın olunca 3-4 tane koyabiliyoruz.” dedim. Bir şey demedi sonra.
  
Aysun Hoca personeli çok düşünürdü. Bir gün canım sıkkın. Aysun Hoca mutfağa geldi, Ali Usta senin bir derdin var dedi. Oğlum askere gitti, evin de taksitleri var hocam dedim. Hemen muhasebeye git para al dedi. İnsanlar böyle ev sahibi oldular.  
+
Ahmet Hoca’mın annesine Babaanne derdik.  Aysun Hoca, personelini çok düşünürdü. Bir gün canım sıkkınAysun Hoca mutfağa geldi, “Ali Usta senin bir derdin var.” dedi. “Oğlum askere gitti, evin de taksitleri var hocam.” dedim. “Hemen muhasebeye git, para al.” dedi. Buradaki insanlar böyle ev sahibi oldular.  
 +
Bir gün küçük mutfaktayım, Aysun Hoca’m geldi, “Sen burada nasıl çalışıyorsun?” diye sordu.  Hastane inşaat halindeyken 2- 3 ay kadar küçük bir yerde yemek yaptık. Bir gün de bir doktor yemeği beğenmemiş, yemek geri gelmiş.  Aysun Hoca’m da yanımızdaydı. Sinirlendi, “Görmüyor musun bu çocuk ne şartlarda yemek yapıyor, siz yemek beğenmiyorsunuz.” diye kızdı ve onu işten gönderdi. 
  
Aysun Hocam mutfak yapılmıştı, orada inşaat pisliği vardı. Bakmış ki bende kitap alacağım çocuklara, izin verdi bana sen git dedi. Ertesi gün bakmış hala duruyor. Kızdı personele neden temizlemediniz diye, yattı kendisi sildi orayı. Üzerine eski kazağını giydi, fayansçı çalışırdı oda temizlerdi.
+
O ölmedi, imkân yok. Allah’ım onu cennete koydu. Hocam ekmeğin içine bir şey koyar yer, bir yandan hastaneyi gezerdi.  Böyle insan unutulur mu, ekmeğini veriyor, işini veriyor, seni düşünüyor. Yemin ediyorum annemden babamdan fazla onu seviyordum. Annemden babamdan daha iyiydi. Rahmetli babam başımdan gidin dedi, ben de geldim burada işe başladım.
O ölmedi, imkân yok. Allah’ım onu cennete koydu. Hocam ekmeğin içine bir şey koyar yer, bir yandan hastaneyi gezerdi.  Böyle insan unutulur mu, ekmeğini veriyor, işini veriyor, seni düşünüyor. Yemin ediyorum annemden babamdan fazla onu seviyordum. Annemden babamdan daha iyiydi. Rahmetli babam başımdan gidin derdi, bende geldim burada işe başladım.
+
Ahmet Hoca gelirdi eline limon sıkardım; saçına sürer, meclise giderdi. Aysun Hoca, “Ali Usta gel, filanca kişinin annesi ölmüş, ona bir helva yapalım.” derdi. Yapar, cenaze evine götürürdük. Bir gün Aysun Hoca’m arabayı kullanıyor, ben de arka koltuktayım. Cenaze evlerine yemek götürüyorduk. Çorba kasislerde sallanırdı.  
  
Bir gün küçük mutfaktayım Aysun Hocam geldi, sen burada nasıl çalışıyorsun diye sordu.  Hastane inşaat halindeyken 2, 3 ay kadar küçük bir yerde yemek yaptık. Bir gün de bir doktor yemeği beğenmemiş yemek geri gelmiş. Aysun Hocam da yanımızdaydı. Sinirlendi, görmüyor musun bu çocuk ne şartlarda yemek yapıyor, siz yemek beğenmiyorsunuz diye kızdı ve onu işten gönderdi.  Dar yerlerde çalıştığımız için.
+
Bir gün Ahmet Hoca’nın arabası park halindeyken arkadan araç geldi ve arabaya vurdu. “Ahmet Hoca’m da gördü alkışladı, “Duran arabaya da vurulmaz ki.” dedi.
 
+
Tadilat vardı hastanede, elektrik kabloları, hurda şeyler vardı. Aysun Hoca’m malzemelerin yanına oturur, işine yarayanları kenara ayırırdı. Bir gün de ayna görmüş, “Ali Usta, bu senin işine yarar, bunu al, eve götür.” demişti. “Doktor Hanım birde şurada bir boru var, benim gözüm ona ilişti.” dedim. “Ne borusu?” diye sordu. Tarif ettim, “Al götür.” dedi.  
Ahmet Hoca gelirdi eline limon sıkardım, saçına sürer, meclise giderdi. Ali Usta gel filanca kişinin annesi ölmüş, ona bir helva yapalım derdi yapar cenaze evine götürürdük. Bir gün Aysun Hocam arabayı kullanıyor ben de arka koltuktayım. Cenaze evlerine yemek götürüyorduk. Çorba kasislerde sallanırdı.
+
Ev yapacağım yere askeriye tel çekmiş, içeri almış. “Benim para boşa gitti” dedim. Aysun Hoca’m da “Bul, başka yerden alalım.” dedi.  
 
+
Bir gün de “Oruç tutan kaç kişi var, say ve gel.” dedi saydım, geldim. O kadar kişiye karpuz, pide aldı geldi.
Bir gün Ahmet Hocanın arabası park halindeyken arkadan gelen araç geldi ve arabaya vurdu. Ahmet Hocam da gördü alkışladı, duran arabaya da vurulmaz ki dedi.
+
Aysun Hoca’m olmasa hastane batardı. O varken hiçbir şey yoktu.
 
 
Tadilat vardı hastanede elektrik kabloları, hurda şeyler vardı. Aysun Hocam malzemelerin yanına oturur, işine yarayanları kenara ayırırdı. Yığardı bir gün de ayna görmüş, Ali Usta bu senin işine yarar bun al eve götür demişti. Doktor Hanım birde şurada bir boru var benin gözüm ona ilişti ne borusu diye sordu tarif ettim al götür dedi.  
 
 
 
Bir yakınım olsan hastam olsun hemen derhal hocalar öyle güzel ilgilenirdi.
 
 
 
Ev yapacağım yere askeriye tel çekmiş içeri almış. Benim para boşa gitti dedi. Hemen Aysun Hocam bul başka yerden alalım dedi.  
 
 
 
Bir gün oruç tutan kaç kişi var say gel dedi saydım, geldim. O kadar kişiye karpuz, pide alır gelirdi.
 
 
 
Kıbrıs Harekâtı zamanı sokağa çıkma yasağı vardı. İşe gelemezdik, gelince burada kalırdık. Gece çiğ kötfe yapardım. Tepsileri hazırlardım.
 
Bana candan ciğerden davranırdı, severdi.
 
 
 
Ben izinliyken bir gün hastaneye malzeme gelmiş. Asansörün de belli bir kapasitesi var. Malzemeyi fazla yüklemişler üzerine de birkaç kişi binmiş. Asansör inerken duvara yaslanmış kalmış. Ahmet Hocada duymuş. Dün asansörü kim yaptı diye sordu benim de haberim yok. Ne oldu dedim. Biri hocam fazla yükledik diye konuşuyor Ahmet Hocam kızdı onlara. Balyoz ile kırdılar duvarı yaptılar tekrar.
 
 
 
Aysun Hocam olmasa hastane batardı. O varken hiçbir şey yoktu.
 

11.20, 17 Mayıs 2021 itibarı ile sayfanın şu anki hâli

Ali Küçük

Ali Küçük - Aşçı

“Aysun Hoca, personelini çok düşünürdü”

Güven Hastanesinin emektar aşçısı Ali Küçük’ün Güven serüveni 1976 yılında başladı. Çalıştığı yıllar boyunca hatıralar, sevinçler, hüzünler biriktirdi. Güven anılarını bizimle paylaştığında ise samimi ifadeleri, tatlı dili ve içten duyguları yüzümüzü gülümsetti. Sevgili Ali Küçük’ten; Güven’i, Dr. Aysun Küçükel ve Dr. Ahmet Küçükel ile yaşadığı tatlı anılarını dinledik.

1-Güven Sağlık Grubunda çalışmaya ne zaman ve nasıl başladınız?

Güven Hastanesinde çalışmaya 1976 yılında eşimle birlikte başladık. Bir arkadaşımızın eşi, Çevre Sokak’ta kuafördü. Rahmetli Aysun Hoca’m da oraya gidermiş herhalde. Oradaki hanım, “Buraya personel alınıyor mu?” diye sormuş ve bizden bahsetmiş. Aysun Hoca’m da “Gelsinler.” demiş. Geldiğimizde Aysun Hoca’m ameliyattaydı. Şahap Bey, Gündeyiş Hanım vardı. Aysun Hoca’m ameliyattan çıktı, “Tamam, aşağıya inin, ustayla görüşün.” dedi. Önceden fabrikada, askerde aşçılık yapmıştım bu yüzden aşçı yardımcısı olarak girdim işe. Ahmet Usta vardı, emekli olacaktı. Onun yerine biri lazımdı. Ahmet Usta, Şahap Bey ile görüştü. Benim için, “Yapar bu işi” dedi böylece Ahmet Usta gidince, ben de aşçı olarak görev yapmaya başladım. Benim hanım da becerikliydi. Elazığ’dan peynir gelirdi. Gözleme yapar getirirdi. Rahmetli Ahmet Hoca’m Camın önünden geçerdi “Yavrum, o yaptığın kadayıfın sıcağından ver bana.” derdi. Bu işte sadece yemek yapmak yeterli değildir. Titiz olmak, güzel sunum yapmak, becerikli olmak da çok önemlidir.

2-Mesleğiniz ile ilgili bilgi verip, GSG’de unutamadığınız bir mesleki anınızı kısaca paylaşabilir misiniz?

Elazığ’dan balık gelirdi, keklik, tavşan gelirdi. Gelen şeylerden ben sorumluydum. Kışın ben işe geliyordum. Ayvayı rendeler, reçel yapardık. Kahvaltı yetişsin diye bal yerine reçel koyardık. Kahvaltıyı yetiştirelim diye neler yapardık.

Rahmetli Aysun Hoca’m, el arabası üzerinde plastik naylon satan satıcıları görünce, arkadaşlara, “Ali Usta’yı çağırın.” derdi. “Bir şey lazım mı sana?” diye sorardı. Çırpma teli, süzgeç falan alırdı oradan. “Ekmekler çok ziyan oluyor. Ameliyathanede artan bir sürü yemek var.” dedi. “Hocam ameliyathaneye üç yemek lazımsa beş yemek istiyorlar, gelecek var,” diye dedim. “Ekmeği kalın kesersen ucundan artar, ama ekmek ince kesilirse bir dilim yer başka yemezsin ziyan olmaz.” dedi. Yani çok idareciydi. Yemeğin hesabını sormazlardı. Yeter ki israf olmasın. Bir gün Aysun Hoca’m, “Ahmet Elazığ’da milletvekili oldu. Ona bir kan akıtmamız lazım.” dedi. Akşam eve gittik. Kurbanlığı almışlar. Ahmet Hoca’m yoldan geldi, “Ali ne var ne yok yavrum?” dedi. Buranın kurbanlarını hep ben keserdim. Banu Hanım bir araba almıştı. Adı Cici idi galiba. “Ali Ağabey bu araca bir kurban kesilecek.” demişti.

Zekai diye bir arkadaş vardı. Babasının Anadol marka bir aracı vardı. O arabayla Nüket ve Banu’yu okula götürürdü.

Kıbrıs Harekâtı zamanı sokağa çıkma yasağı vardı. İşe gelemezdik, gelince burada kalırdık. Gece çiğ köfte yapardım. Tepsileri hazırlardım.

Ben izinliyken bir gün hastaneye malzeme gelmiş. Asansörün de belli bir kapasitesi var. Malzemeyi fazla yüklemişler. Üzerine de birkaç kişi binmiş. Asansör inerken duvara yaslanmış kalmış. Ahmet Hoca da duymuş. “Dün asansörü kim yaptı?” diye sordu. Benim de haberim yok. Ahmet Hoca’m kızdı onlara. Balyoz ile kırdılar duvarı yaptılar tekrar.

3-Dr. Aysun Küçükel ve Dr. Ahmet Küçükel ile olan bir anınızı kısaca anlatabilir misiniz?

Bir gün Ahmet Hoca’ya, soğan doğranmış bıçak ile karpuz kesmişler. Camdan bir kızdı, hiç unutmam. Bir gün de, bir arkadaş hasta kaydı yaparken elleri titredi. Beni çağırdı, “Buyurun hocam,” dedim. “Yavrum bu ne içiyor, ne yapıyor görmüyor musunuz bunu?” diye bir kızdı. Personelin mutfağa girmesi yasaktı. Mutfağa Ahmet Hoca geliyormuş. Ayak seslerini duyunca, “Mutfağa girmek yasak!” diye bağırdım. “Ali, benim yavrum.” dedi. Servisi verdik, ızgara köfte yazıyor. “Bunların sayısı var mı? Bana ver.” dedi. “Yok, hocam.” dedim ve hemen verdim. Servis bitti. Köftelerin ızgarada dura dura üzerleri biraz yanar gibi kurumuştu. “Ali bu köfteleri lokantada yer misin?” dedi. “Hocam bunlar biraz ızgara üzerinde kalmış.” dedim. Kızdı bana, kızınca da üzerine de yoğurt sıçradı, sildik.

Bir gün ben izinliyim. Ahmet Hoca’nın iki ayağı da kırılmış. Elemanlar diyor ki, “Ali Ağabey, ne olur gel.” Geldim, geçmiş olsun diye hocamın yanına giriyorduk. Ahmet Hoca’nın odasına gitmeye imkân yoktu. Ben yanına otururdum. “Şunu al.” derdi, ben de yazardım. “Ali bana küçük bir ekmek yap, bir şey gönder.” dedi. Yaptım gönderdim. “Ali yavrum, bir paça yap, sen güzel yapıyorsun.” dedi. Bir gün bizim elemanlar yapmış götürmüş. “Kim yaptı bunu?” diye sormuş. “Bu Ali’nin yaptığı çorba değil.” demiş. Sarma yapardık, Aysun Hoca’m çok severdi. Dolmanın içini yapardım. Bir gün, “Ali Usta, topaç gibi dolma sarıyorsunuz, bunları küçük sarın.” dedi. “İnce sararsak 10 tane koymak lazım, kalın olunca 3-4 tane koyabiliyoruz.” dedim. Bir şey demedi sonra.

Ahmet Hoca’mın annesine Babaanne derdik. Aysun Hoca, personelini çok düşünürdü. Bir gün canım sıkkın, Aysun Hoca mutfağa geldi, “Ali Usta senin bir derdin var.” dedi. “Oğlum askere gitti, evin de taksitleri var hocam.” dedim. “Hemen muhasebeye git, para al.” dedi. Buradaki insanlar böyle ev sahibi oldular. Bir gün küçük mutfaktayım, Aysun Hoca’m geldi, “Sen burada nasıl çalışıyorsun?” diye sordu. Hastane inşaat halindeyken 2- 3 ay kadar küçük bir yerde yemek yaptık. Bir gün de bir doktor yemeği beğenmemiş, yemek geri gelmiş. Aysun Hoca’m da yanımızdaydı. Sinirlendi, “Görmüyor musun bu çocuk ne şartlarda yemek yapıyor, siz yemek beğenmiyorsunuz.” diye kızdı ve onu işten gönderdi.

O ölmedi, imkân yok. Allah’ım onu cennete koydu. Hocam ekmeğin içine bir şey koyar yer, bir yandan hastaneyi gezerdi. Böyle insan unutulur mu, ekmeğini veriyor, işini veriyor, seni düşünüyor. Yemin ediyorum annemden babamdan fazla onu seviyordum. Annemden babamdan daha iyiydi. Rahmetli babam başımdan gidin dedi, ben de geldim burada işe başladım. Ahmet Hoca gelirdi eline limon sıkardım; saçına sürer, meclise giderdi. Aysun Hoca, “Ali Usta gel, filanca kişinin annesi ölmüş, ona bir helva yapalım.” derdi. Yapar, cenaze evine götürürdük. Bir gün Aysun Hoca’m arabayı kullanıyor, ben de arka koltuktayım. Cenaze evlerine yemek götürüyorduk. Çorba kasislerde sallanırdı.

Bir gün Ahmet Hoca’nın arabası park halindeyken arkadan araç geldi ve arabaya vurdu. “Ahmet Hoca’m da gördü alkışladı, “Duran arabaya da vurulmaz ki.” dedi. Tadilat vardı hastanede, elektrik kabloları, hurda şeyler vardı. Aysun Hoca’m malzemelerin yanına oturur, işine yarayanları kenara ayırırdı. Bir gün de ayna görmüş, “Ali Usta, bu senin işine yarar, bunu al, eve götür.” demişti. “Doktor Hanım birde şurada bir boru var, benim gözüm ona ilişti.” dedim. “Ne borusu?” diye sordu. Tarif ettim, “Al götür.” dedi. Ev yapacağım yere askeriye tel çekmiş, içeri almış. “Benim para boşa gitti” dedim. Aysun Hoca’m da “Bul, başka yerden alalım.” dedi. Bir gün de “Oruç tutan kaç kişi var, say ve gel.” dedi saydım, geldim. O kadar kişiye karpuz, pide aldı geldi. Aysun Hoca’m olmasa hastane batardı. O varken hiçbir şey yoktu.