Gülcihan Sarıcıoğlu Röportajı

Güven Tarihçe sitesinden
Gezinti kısmına atla Arama kısmına atla
Gülcihan Sarıcıoğlu

Gülcihan Sarıcıoğlu-Terzi-9 Temmuz 2021


“Onlar anamızdı, babamızdı, evimizdi…”

Anılarını ve hislerini paylaşırken anlaşılıyor, Gülcihan Sarıcıoğlu’nun en güzel senelerini Güven’de geçirdiği, Ahmet ve Aysun Küçükel’e olan özlemi… Sevgili Gülcihan Sarıcıoğlu’dan ekmek kapım, gençliğim, yaşlılığım dediği Güven’i ve Güven’i güzelleştiren Aysun ve Ahmet Küçükel’i dinledik.


1-Kendinizi tanıtabilir misiniz?

Ben Gülcihan Sarıcıoğlu. 1952 doğumluyum. Çorum’da doğdum, Ankara Paris Caddesi’nde büyüdüm. Paris Caddesi’nde çalıştım.

2-Güven Sağlık Grubunda çalışmaya ne zaman ve nasıl başladınız?

Çalışmaya 1986’nın Aralık ayında başladım. 2005’te emekli olup ayrıldım. Güven Hastanesine başlamadan önce başka bir yerde çalışıyordum. Gazetede tesadüfen “Güven Hastanesine işçi alınacak” diye bir ilan okudum. Ortaokul mezunu arıyorlarmış. Yanımdaki arkadaş da ortaokul mezunuydu ama terzilikten pek anlamıyordu kızcağız. “Güven Hastanesine işçi aranıyormuş, müracaat et. Muhit olarak çok güzel bir yerde” dedim. O arkadaşta müracaat etti. Terzi de alacaklarını ve benim de başvurmamı söyledi. Ertesi gün de ben müracaat ettim. O zamanlar Deniz Hanım başhemşireydi. Onunla görüştüm. “Ben size dönüş yapacağım” dedi. O dönem de Adalet Partisi’nin Çankaya İlçe Başkanı bir akrabam vardı ve Fikri Hoca’nın babasının da komşusuymuş. Ben bilmiyorum tabii bu durumu. Akrabam da benim Güven Hastanesine müracaat ettiğimin ertesi akşamı bize oturmaya geldi. Ben de tatlı bir sitemle “Bana doğru düzgün bir iş bulamadın” diye takıldım. O da “Bildiğin bir yer varsa ben hemen ilgileneyim” dedi. Güven Hastanesine terzi alınacağını ve başvuru yaptığımı söyledim. “Yarın git de işbaşı yap” dedi. Ben de “Babanın yeri ya. Ben gider işbaşı yaparım” diye takıldım. Kartını çıkardı. Kartın arkasına Ahmet Hoca’ya, benim çok yakını ve çok iyi bir insan olduğumu yazdı. “Bu kartı Ahmet Küçükel’e ver” dedi. Ertesi gün hemen Güven Hastanesine geldim. O zamanlar Zekai Bey vardı. “Kimi bekliyorsunuz?” diye sordu. Ahmet Küçükel’i beklediğimi söyledim. Nedenini sordu. “İşim var görüşeceğim” dedim. “Geç gelir” dedi. “Beklerim” deyip oturdum. Ahmet Hoca geldi. Odasına girdim. Kartı uzattım ve durumu anlattım. Çalışmak istediğimi söyledim. Daha öncesinde kiminle görüştüğümü sordu. Deniz Hanım’la konuştuğumu söyleyince “Yine git onunla görüş” dedi. İşe alırım, almam gibi hiçbir şey söylemedi. Ahmet Hoca’nın yanından ayrıldıktan sonra akrabamı aradım. “Gönderdiğin adam yüzüme bile bakmadı. Kartı bile göz ucuyla okudu, seni tanıyıp tanımadığını söylemedi bile” dedim. Tabii Ahmet Hoca da haklı, beni hiç tanımıyor. Akrabam “Peki” deyip kapadı telefonu. Bir saat sonra telefon çaldı, arayan Deniz Hanım’dı. “Sizinle hemen görüşebilir miyiz?” diye sordu. Ben de işte olduğum için ancak yarın gelebileceğimi söyledim. Akrabam hemen Ahmet Hoca’yı aramış, benim için “O çok kalifiye bir elamandır. Sonrasında bana teşekkür edeceksiniz” demiş. Ahmet Hoca da “Tamam o zaman. Hemen işbaşı yapsın” demiş. Ertesi gün geldiğimde Deniz Hanım, “Hemen işbaşı yapabilir misin?” diye sordu. Ben de hemen işbaşı yapamayacağımı, çalıştığım yerdeki işlerimi bitirmem gerektiğini ve istifamı öyle verebileceğimi söyledim. 10-15 gün sonra Güven Hastanesinde işbaşı yaptım. Deniz Hanım en az bir aylık deneme sürem olduğunu ve bir ay sonra sigortamı yapacaklarını söyledi. “Tamam” dedim ama ben her gün çantama terliklerimi, kıyafetlerimi koyup öyle gidip geliyorum. Eşyalarımı hastanede bırakmıyorum. Bir gün Deniz Hanım, “Neden terliklerini götürüyorsun. Burada bıraksana” dedi. “Belki yarın gelmem diye götürüyorum” dedim. “Olur mu öyle şey. Biz senden çok memnunuz” dedi. Ben de “Belki de ben sizden memnun olmayacağım” diye cevap verdim. Bu cevabım üzerine Deniz Hanım, benden çok memnun olduklarını ve beni bırakmayacaklarını söyledi. Deniz Hanım’la bu konuşmamızdan 17-18 gün geçtikten sonra tekrar karşılaştık. O sırada Ahmet Hoca da yanımıza geldi. “Nasılsın kızım” dedi, “Teşekkür ederin efendim” dedim. “Bizden memnun musun?” diye sordu. “Siz benden memnunsanız, ben de sizden memnunum” dedim. “Biz senden çok memnunuz. Senin gibi değerli bir insanı bulduğumuz için çok mutluyuz” dedi. Sonrasında Deniz Hanım’a döndü, “Sen bu kızın sigortasını yaptın mı?” diye sordu. Deniz Hanım da bir ay sonra yapacağını söyledi. “Nasıl bir ay bekletiyorsunuz. Ya bırakır giderse. Hemen yarın sigortasını yapın” dedi. Ertesi gün sigortam yapıldı. O günden Mart 2005’e kadar Güven Hastanesinde çalıştım.

3-Güven Sağlık Grubunda çalıştığınız süre boyunca hangi görevlerde bulundunuz?

Terzi olarak çalıştım. Satın almaya baktım… Ameliyathane ve eczane dışında hastanenin her yerinde çalıştım.

4-Dr. Aysun Küçükel ve Doç. Dr. Ahmet Küçükel sizin için ne ifade ediyor?

Aysun Hanım, dünyada eşi benzeri bulunmayan bir insandı. Çok sevecen ve çok merhametliydi. Onu nasıl tarif edeyim… Aysun Hoca’yı anlatırken bile içim doluyor. Ahmet Hoca’m da öyleydi. Ahmet Hoca’mdan da Allah razı olsun. Hiçbir gün bırakın kötü bir söz söylemeyi bana, kaşını dahi çatmadı. Onlar anamızdı, babamızdı, evimizdi… Yattıkları yerler nur gölü olsun. Evlerinde de bulundum, sofralarına da oturdum, yemeklerinden de yedim. Çalıştım, emekli oldum ve hala da onların ekmeklerini yiyorum. Her duamda her Yasin okuduğumda onlara da hediyelerini gönderirim. Onlar beni bu dünyada mutlu ettiler, Allah da onları öte dünyada mutlu etsin. Başka ne diyebilirim ki…

5-Dr. Aysun Küçükel ve Doç. Dr. Ahmet Küçükel ile olan bir anınızı kısaca anlatabilir misiniz?

O kadar çok hatıra var ki, hangi birini paylaşayım. Şehir dışına ya da başka bir yere gittiklerinde “Gül biz gidiyoruz. Buralar sana emanet” derlerdi. “Allah’a emanet hocam, ben ne yapabilirim” derdim. “Olur mu, sen varken biz rahat ediyoruz” derlerdi.

Bir gün Aysun Hoca’m, Ahmet Hoca’mın pantolonunu yıkamaya göndermiş. Aslında evde de yardımcısı vardı ama “Siz burada yıkayamazsınız, Gül’e götürün o halleder” demiş. O gün de benim çok işim vardı. Pantolonu dikiş makinesine astım, malzeme almaya gittim. İşlerimi halledip geldim. Pantolonu elime aldığımda cebinden bir şeyler şıngırdadı. Cebinden bir deste dolar, biraz da bozuk para çıktı. “İyi ki benden önce birisi görmemiş” diye sevindim. Çünkü çamaşırhaneye çok fazla kişi girip çıkıyor. Hemen parayı alıp, Aysun Hoca’nın yanına gittim. Durumu anlattım, parayı uzattım. Aysun Hoca parayı saydı. O zamanın parasıyla bin 200 dolar falan çıktı. Aysun Hoca “Bunun içinden sana para vereyim” dedi. “Yok hocam. Ahmet Hoca’m sorar” dedim. “O unutmuştur” diye cevapladı. “Unutsun, unutmasın. Ben size teslim edeyim, siz de ona teslim edin” dedim. Parayı Aysun Hoca’ya verdim ve yanından ayrıldım. Birkaç gün sonra Ahmet Hoca çamaşırhanenin önünden geçerken “Helal olsun, benim pantolonu yıkamışsın. Eline sağlık. Çok beğendim. Bir daha o pantolonu kimseye yıkatma, sen yıka” dedi. Ben “Tamam” deyip teşekkür ettikten sonra, “Cebinden emanet de çıkmış, Aysun verdi bana. Alsaydın ya içinden biraz kendine harçlık” dedi. “Ben nasıl alayın hocam. Ne hakkım var benim onu almaya. Siz unutmuş olabilirsiniz. Unutulunca birilerinin bir şey mi alması lazım. Allah razı olsun çalışıyorum maaşımı alıyorum” dedim. “Peki, benim anam” dedi. Hep öyle hitap ederdi. Bunun gibi çok hatıra var.

Bir kere de Aysun Hoca beni çok azarladı. İş arkadaşlarımızdan biri hata yapmıştı. Ben de o kişi adına Aysun Hoca’dan özür dilemeye gittim. Aysun Hoca, “Kendin için özür dilemiyorsun da hiçbir işe yaramayan insanlar için mi özür diliyorsun? Yarın sen de gelmeyeceksin. Çıkıyorsun işten!” dedi. “Peki hocam” dedim. Ertesi gün işe geldim ama üstümü başımı değiştirmedim. Ortalığı toparlayıp yapılacak işlerimi hallediyorum. Aysun Hoca çamaşırhaneye geldi, “N’apıyorsun sen?” dedi. “Size teslim edeceklerimi hazırlıyorum” diye cevapladım. “Ne teslimi?” diye sordu. “Beni işten kovdunuz ya” diye cevap vermem üzerine “Bir daha bir başkası için benden özür dilemeye gelmeyeceksin! Kendin için geliyorsan amenna ama bir başkası için gelme. Ben ona çok kızdım. İnsanlar tembellik yapıyor, sen gelip özür diliyorsun. Hangi bir gün sen bu insanların arkasını toplayacaksın” dedi.

6-Güven Hastanesi sizin için ne ifade diyor?

Güven Hastanesi; benim gençliğim, yaşlılığım, ekmek kapım… Kısacası Güven Hastanesi benim için çok şey ifade ediyor. Çok severek çalıştım. Hiçbir zaman Güven Hastanesine zarar verecek şekilde çalışmadım. Bilmeden bir yanlışım olduysa da önce Allah’tan sonra da sahiplerinden özür dilerim.

7-Güven Sağlık Grubunun başladığı nokta ile geldiği noktayı kıyasladığınızda neler söylemek istersiniz?

İşe başladığımda küçücük bir yerdi. 32 kişiydik. Şu an geldiği yer mutluluk verici. Allah yollarını açık etsin.